Ana içeriğe atla

İki Minik Kentli

Önemli bir kişi olmak! 

Önemli ve değerli olduğumuzu ne sıklıkla düşünüyoruz? Düşünüyor muyuz? Emek verdiğimiz şeylerin karşılığını nasıl ve ne şekilde alıyoruz? Alabiliyor muyuz? İnsanlar bizim hakkımızda ne düşünüyor? Bizden razılar mı? Peki biz kendimizden razı mıyız? Özdeğer duygumuz nasıl? 

Geçtiğimiz üç gün MBB'nin düzenlediği MARUF25 (Marmara Urban Forum) kongresindeydim. Çok büyük, belli ki çok zor ve detaylı bir organizasyon yapmışlar. Havaalanından beni bir araçla alıp Haliç Kongre Merkezi yakınındaki otelimize bıraktılar. Havaalanında MARUF görevlisiyle ve beni götürecek şoförle biraz sohbet ettim. Sonra İstanbul'un iki yakası arasındaki 48 dakikalık yolculuğumda pencereden dışarıyı seyrettim. Köprüden geçerken yine hayran hayran boğaza baktım. İstanbul'dan neden ayrıldığımı hatırladım: köprüden geçerken bu şehre hayran olmaya devam edebilmek için...

Aklımdan atölye ve panel için yapacaklarımı, onlar haricinde katılacağım etkinlikleri ve bir yandan İzmir'de devam eden meclis hazırlıklarının detaylarını geçiriyordum. Sonunda otele geldik. İnerken valizime yardıma gelen yaşlıca şoför bey bana dönüp şöyle dedi:

"Kusura bakmayın. Siz önemli bir kişisiniz galiba, ama ben sizi önce çıkaramadım lütfen kusura bakmayın."

Şaşırarak kendisine baktım. "Yoo, ben de - normal - bir insanım" diyecek oldum.. 

Sonra kendimi sıradan ya da normal tanımlayamadığımı fark ettim. Evet "ünlü" ya da influencer değildim ama İstanbul'un en büyük kent kongresinde iki konuşma yapmak için davet edilmiş biriydim. Ben önemli biriydim. Kendisi de bana güzel bir iltifat etmişti ve zarafetle bunu kabul etmeliydim. Çünkü söylediği şey - gerçekti. 

"Çok teşekkür ederim." dedim ve elini sıktım. 

MARUF kongrelerini seviyorum çünkü özlediğim, benzer kaygılar güttüğüm, benzer perspektiflere sahip olduğum insanlarla, yıllardır görmediğim eski dostlarla tekrar ve tekrar karşılaşmama vesile oluyor. Ve şu dünya üzerinde yalnız olmadığımı hatırlıyorum. Ayrıca İstanbul'da beni şaşırtan bir biçimde ciddi bir çevrem olduğunu da.. Meslektaşlarım, eski arkadaşlarım ve eski öğrencilerim tarafından adım başı yolumun kesildiğini gören Pınar Hoca bana "Dalya ne kadar popülersin!" deyip durdu :) Panel çıkışında gelip beni tebrik eden, teşekkür eden ya da yanıma gelip sizi ve çalışmalarınızı takip ediyorum diyen tanımadığım insanlar da pastanın üstündeki çilek gibiydi, yalan yok. 

Kısacası mesleki olarak sevildiğimi ve kabul gördüğümü hissettiğim birkaç gündü. İstanbul'u da çok özlemişim. 

MARUF iyi ki var. Emeği geçen sevgili dostlara çok teşekkürler!

Ve, evet.. Razıyım ben de kendimden. 

İki Minik Kentli - Two Little Urbanite :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...