Ana içeriğe atla

Kafası Ortaya Karışık Kadınlar

Ben kendimle ilgili bu kadar emin değilken, siz benimle ilgili nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?

Eğitim ve öğrenim hayatıma devam ettikçe, okudukça, izledikçe, yaşadıkça ve yaş aldıkça her şeye daha bir şüpheli yaklaşır oldum. Eskiden duyduğum anda inandığım şeyleri daha iyi irdelemeye, soruşturmaya, farklı bakış açılarından görmeye çalışmaya başladım. Dogmalardan eleştirel gerçekliğe doğru bir kayma yaşadım. Böyle olunca eskiden olduğum güler yüzlü, umursamaz Pollyanna olamıyorum artık. Anneannem "Ben eski Dalya'mı istiyorum" dediği zaman, artık dönüş için çok geç olduğunu biliyorum. Yapacak bir şey yok. Sorgulamaya başlayan her insan, ensesindeki o şüphe ve huzursuzlukla yaşamayı ve bu şekilde de mutlu olmayı öğrenmeli. Ama hayata daha tahammülsüz olunduğu bir gerçek. Belki sonraki aşaması sakinliktir bu sürecin? Her şeyi kabullenmek... Şu anda her şeyi, her saçma cümleyi, inanışı ve insanı kabullenmek inanılmaz zor geliyor. Gün içinde çoğunlukla hissettiğim duygu öfke bu yüzden.

Bana bir kadın yazarın kitaplarını hediye ettiler. Saati 450 liraya flört dersleri veren bir kadınmış. Tıpkı kişisel gelişim koçluğu furyasındaki çoğu soytarı gibi geldi kendisi bana. Ön ve arka sözünden anladığım kadarıyla "kadın, sokakta hanımefendi, evde hizmetçi, mutfakta aşçı, yatakta orospu olmalı" saçmalığını süsleye püsleye "dişilik" üzerinden anlatıyor yazarımız. İkinci Duygu Asena diyorlar ona. Tıpkı NLP kitaplarından olduğu gibi bu tür ilişki kitaplarından da haz almam. Bana "şunu şöyle yapmalısın" diyen hiç kimseden ve hiçbir şeyden haz almam. Her insan ve olay kendine özgüdür. Doğru ve gerçek zamana ve mekana göre değişir. Öyleyse insanlar nasıl bu kadar emin kendilerinden ve söyledikleri şeylerden? Birkaç örnek olay ve birkaç istatistik hesap ile tüm insanlığa genelleme yapabilir miyiz gerçekten? Kısacası sağlıklı bir ilişki yürütmem, seçimlerimi sorgulamam ya da "mutlak doğru"ya yönelmem için saati 450 liradan flörtleşme dersleri veren bir kadının kitaplarını okumaya ihtiyacım yok. Düşe kalka, dizleri kanata kanata, yaşaya yaşaya öğreniriz.

Yaşanmışlıklarından ve deneyimlerinden böylesine referans alan ve bizimle öğüt üzerinden tek yönlü iletişim kurmaya çalışan değerli büyüklerimiz, bir şeyler deneyimlememizden neden böylesine korkuyorlar acaba? Onlar o deneyimleri olmasaydı, gerçekte yaşamış olacaklar mıydı? Biz yaşamak yerine birilerinin yaşamımız üzerine anlattığı hikayeleri mi dinlemeliyiz? Hayır, hayır. Düşünceler ve öfke bitmek bilmiyor. Kurtulmak istiyorum ancak mutluluğu getirecek şeyin saf inanışlar ve bazı küçük cahillikler olduğunu düşünüyorum. Geçmişteki mutlu genç kız olursam, bugün yetişmeye devam eden bu genç kadın olamam. Kaldı ki, istesem bile artık o çocuk olamam. Birçok hatam, eksiğim olduğunu bilsem ve hırçınlık etsem de bu halimi seviyorum. Kendim konusunda bencilim. Ama itiraf etmese de herkes bir miktar bencil. Ve insan doğası gereği böylesi de gerekli sanırım. Sadece beni değiştirmeye çalışmadan kabullenen ve seven insanları istiyorum etrafımda. Böylece ve ancak bu şekilde o sakinlik mertebesine, o huzura erişebilirim.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İki Minik Kentli

Önemli bir kişi olmak!  Önemli ve değerli olduğumuzu ne sıklıkla düşünüyoruz? Düşünüyor muyuz? Emek verdiğimiz şeylerin karşılığını nasıl ve ne şekilde alıyoruz? Alabiliyor muyuz? İnsanlar bizim hakkımızda ne düşünüyor? Bizden razılar mı? Peki biz kendimizden razı mıyız? Özdeğer duygumuz nasıl?  Geçtiğimiz üç gün MBB'nin düzenlediği MARUF25 (Marmara Urban Forum) kongresindeydim. Çok büyük, belli ki çok zor ve detaylı bir organizasyon yapmışlar. Havaalanından beni bir araçla alıp Haliç Kongre Merkezi yakınındaki otelimize bıraktılar. Havaalanında MARUF görevlisiyle ve beni götürecek şoförle biraz sohbet ettim. Sonra İstanbul'un iki yakası arasındaki 48 dakikalık yolculuğumda pencereden dışarıyı seyrettim. Köprüden geçerken yine hayran hayran boğaza baktım. İstanbul'dan neden ayrıldığımı hatırladım: köprüden geçerken bu şehre hayran olmaya devam edebilmek için... Aklımdan atölye ve panel için yapacaklarımı, onlar haricinde katılacağım etkinlikleri ve bir yandan İzmir'de d...

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..