Ana içeriğe atla

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum.

Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım.

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle hediyesi olarak veririm bunu ona. Liyakatsiz, egolu, güç zehirlenmesine uğramış, -çok affedersiniz- s*kini de doğru düzgün kaldıramayan adamlardan sizce de yeterince çekmedik mi? Ben sıramı savmak ve daha fazla muhatap olmamak istiyorum artık..

Bir yandan dolu dizgin giden, en son 8 günlük İtalya seyahatimizde Roma'da doğum günümü kutlayarak taçlandırdığım güzel (maşallah) bir ilişkim var. Seyahat, iş, ilişki, aile, spor derken eve neredeyse uyumadan uyumaya gidiyorum. Şöyle salonda oturup ayaklarımı uzatınca bir oh, diyorum. Ama yalan yok, ben hareket halinde olmayı seviyorum. 

Ha bu arada.. hala takip ediyorsan.. Bu adam arada bana seni hatırlatıyor. Ve fark ediyorum ki, seni çok uzun zamandır özlemiyorum. Ancak nasıl bu kadar kör olabildiğime hala çok şaşırıyorum :) Senden hiç değilse içten gelen bir özürü hak etmiştim. Şu hayatta hak ettiğim çok şey var. Çeşitli şekillerde vuku bulacak. Şimdilik -hala- büyüklük bende kalsın.

Sevgiyle,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..