Ana içeriğe atla

Maternal Narsizm

Duygusal olarak olgunlaşmamış, kendi ebeveynlerinden yeterli sevgi ve ilgiyi görmemiş, olduğu kişi olarak sevilememiş annelerin çocuklarına (özellikle kızlarına) sevgi vermemesi, eleştirmesi, onaylamaması gibi davranışlarda bulunmasına maternal narsizm deniyor. Narsist bir annenin (ya da babanın) kızı/oğlu olarak büyümek, çocuğun duygusal dengesini derinden etkiler. Narsist anneler, çocuklarının nasıl hissettiği ya da neye ihtiyaç duydukları üzerine pek düşünmez, sadece kendi değerlerine uygun davranışları onaylar, bunun dışındaki her tutum, tercih ve ihtiyacı değersiz sayarlar. Böyle bir ortamda büyüyen çocuğunun hayattaki en temel çabası annesinin sevgisini kazanmak, ondan onay almak, yetişkin olduklarında da çevrelerindeki insanları mutlu etmek, onlardan onay almaktır. Böylece kendi istek ve ihtiyaçlarının farkında olmadan büyürler. Yetişkin olduklarında ise tıpkı keni anneleri gibi ne yaparsa yapsın kendisine dudak bükecek, beğenmeyecek arkadaşlar ve eşler seçerler; ancak asla mutlu olamazlar. Hep bir şey eksik kalır...

Eğer bu çocuklar dirençli kişilik özelliklerine sahip değillerse; bu katılık, şiddet içeren öfke patlamaları ve düşmanlık hissine kadar varabilir. Bu çocuklar diğer kişilerle yakınlık kurmaktan kaçınabilir, ruhlarındaki yaraları göstermemek adına insanlara mesafe koyabilir ve kendilerini görünmez duvarlarla çevirebilirler. Ancak ruhsal yapısı görece daha esnek, annelerinden göremedikleri desteği başka aile üyelerinden görebilen "şanslı" bazı çocuklar ise ruhlarını koruyabilme ve sosyal hayatın parçası olabilme arasındaki dengeyi kurabilmektedir. Kendisi dışındaki herkesi tehdit olarak yorumlamayan, yetişkin dünyasına adım atmaya başlayan bu çocuklar kendilerini koruma yolları geliştirmeyi başarmaktadır. Böylelikle annelerine duydukları yoğun öfke, nefret ve sevgi sarmalına kapılmadan kendi hayat yolcuklarında ilerleyebilmektedirler.

İnsanın annesiyle kurduğu ilişki içine doğduğu dünyayla kurduğu ilişkidir. Kim olduğumuzu, değerli olup olmadığını, sevilip sevilmeyeceğimizi annelerimizin bize verdiği değerden ve hissettirdiklerinden anlarız.  Annemiz bizim kendimizi tanımlayacağımız bir ayna olarak durur karşımızda. Küçük bir çocuk olarak o aynaya baktığımızda gelecekteki yaşam kapasitemizi görürüz. Annemizle kurduğumuz ilişki bazen bize iyi olduğumuzu, sevilmeyi hak ettiğimizi ve istediklerimizi başarabileceğimizi fısıldar. Bazen ise eksik, yanlış ya da kusurlu olduğumuzu ve sevilmeyi hak etmediğimizi hissederiz. Oysa çocukların özgüveni yüksek, kendi ihtiyaçlarının farkında, hayata uyum sağlayan yetişkinler olabilmeleri için benlik duygularını geliştirmeleri gerekir. Narsist anne ise çocuğunun bu ihtiyacını karşılayamaz tam tersine verdiği olumsuz mesajlarla onun yeterlilik duygusunu zedeler. Kişilerin narsist ebeveynlik sergilemesinin nedeni genellikle kendisinin de sevgisiz büyütülmesidir. Çünkü hiç kimse kendi bilmediği şeyi öğretemez. Kendine güvenmek, kendisini beğenmek, kendisiyle barışık olmak da bir annenin ancak kendisinde varsa çocuğuna öğretebileceği değerlerdir. Narsist anne (ya da baba) tarafından büyütülen çocuklar sıklıkla duygusal dalgalanmalar yaşayabilirler.

Dr. Karly McBride "Boş Ayna" kitabında narsist annelerle büyüyen kız çocuklarının sıklıkla aşağıdaki olumsuz tutumlarla karşılaştığını belirtmektedir:

  • Narsist anne kızının ne hissettiğinden çok nasıl göründüğüyle ilgilenir.
  • Ailede her şey anneyle ilgilidir.
  • Narsist anne empati kuramaz, kendi duygularıyla baş edemez.
  • Narsist anne eleştirel ve yargılayıcıdır.
  • Narsist annelerin kızları annelerinin sevgisini, onayını kazanmak zorunda hissederler.

Kızına kendi doğal haliyle yeterince iyi olmadığı, sevgisini hak etmek için başka biri olması gerektiği mesajını veren anneler, kızlarında hayatları boyunca çözmek zorunda kalacakları bir güvensizlik ve mutsuzluk duygusu oluştururlar. Annesiyle ilişkisinde onay alamayan kız çocuğu, dünyada bir değerinin olmadığını, ne yaparsa yapsın yeterince sevilmeyeceğini düşünür. Annesiyle içten bir ilişki kurabilmek için elinden geleni yapar ama bir türlü gerçek bir karşılık göremez. Bir süre sonra bu sevgisizliğin kendisinden kaynaklandığına karar verir. Yeterince iyi olmadığına, ne yaparsa yapsın sevilmeyeceğine inanır.

Kız çocuğu aile içinde değer görebilmek için annesinin beklentilerine uygun davranması gerektiğini hisseder.  Seçtiği giysileri, arkadaşları, okuldaki başarısı kendi değerlerinin değil annesinin beklentilerinin bir yansımasıdır. Çoğu zaman kız çocuğunun kendisi için değil, annesinin beklentileri için yaşadığını farketmesi uzun yıllar alır. Kızlar, büyüdükçe içten içe bir şeylerin eksik ve yanlış olduğunu bilir ama soruna tam olarak parmak basamazlar. Ebeveynlerinin yüksek standartlarına ve mutluluğuna adanmış bu hayatın kendi duygusal tercihlerini, yaşam biçimlerini hatta duygusal seçimlerini nasıl etkilediğini uzun zaman sonra fark ederler. Bunu fark ettikten sonra ise muhtemelen uzun bir terapi sürecine ihtiyaç duyacaklardır...

Kaynak

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İki Minik Kentli

Önemli bir kişi olmak!  Önemli ve değerli olduğumuzu ne sıklıkla düşünüyoruz? Düşünüyor muyuz? Emek verdiğimiz şeylerin karşılığını nasıl ve ne şekilde alıyoruz? Alabiliyor muyuz? İnsanlar bizim hakkımızda ne düşünüyor? Bizden razılar mı? Peki biz kendimizden razı mıyız? Özdeğer duygumuz nasıl?  Geçtiğimiz üç gün MBB'nin düzenlediği MARUF25 (Marmara Urban Forum) kongresindeydim. Çok büyük, belli ki çok zor ve detaylı bir organizasyon yapmışlar. Havaalanından beni bir araçla alıp Haliç Kongre Merkezi yakınındaki otelimize bıraktılar. Havaalanında MARUF görevlisiyle ve beni götürecek şoförle biraz sohbet ettim. Sonra İstanbul'un iki yakası arasındaki 48 dakikalık yolculuğumda pencereden dışarıyı seyrettim. Köprüden geçerken yine hayran hayran boğaza baktım. İstanbul'dan neden ayrıldığımı hatırladım: köprüden geçerken bu şehre hayran olmaya devam edebilmek için... Aklımdan atölye ve panel için yapacaklarımı, onlar haricinde katılacağım etkinlikleri ve bir yandan İzmir'de d...

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..