Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.
Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.
Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu.
Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu.
Çünkü bunu daha önce yapmıştı.
Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.
Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı.
Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti.
Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir, mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.
Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu.
Bu yüzden sevmemeliydi onu.
Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.
Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini.
Ne olurdu sevmeseydi onu?
Artık sevilmediği için üzülürdü elbet.
Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanılır olurdu.
Bazen düşünüyordu.
Aynı anda hem bu kadar anlaşılmaz hem de bu kadar anlaşılır olan kaç şey vardı ki hayatta?
Yorumlar