Aşkımı bir tren istasyonunda kaybettim. Tıpkı filmlerdeki gibi. Trene bindim ve geri dönmedim. O da peşimden gelmedi. Ölüm gibi bir şey oldu, ama kimse ölmedi. Daha doğrusu acı bana hiç olmadığım kadar yaşadığımı hissettirdi. Önce kış soğuğunu nefesime çekerken ciğerime dolan acı şeklinde; ardından -hiç de şaşırtıcı olmayan biçimde- uzun süre geçmeyen soğuk algınlığı şeklinde ve son olarak bitmek bilmeyen gözyaşları şeklinde. 3 aydır tanıdığım bir adam için herhalde 6 ay kadar ağlamıştım. Sonra 3 yıl ondan fiilen kaçmış, sonra uzun yıllar kaçınmış ama hakkında düşünmeyi hiç bırakmamıştım. Şöyle yapsaydım nasıl olurdu, şöyle deseydim nasıl olurdu, o trene binmeseydim nasıl olurdu?... Bundan neredeyse 13 yıl önceydi. Bir kış gecesi, Kadıköy Söğütlüçeşme istasyonunda Tuzla treninin gelmesini bekliyordum. Hava soğuk ve kasvetliydi. İstasyon da yorgun ve yaşlanmış. Ben üşüyordum ama soğuktan çok sevgisizlikten. Sevilmemekten değil belki ama sanırım sevilmediğimi düşünmekten. Derin bir ...