Ana içeriğe atla

Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar

Bayılıyorum Ursula K. Le Guin'e! İyi ki karşıma çıkmış. İlk defa ortaokulda elime almıştım Yerdeniz'ini. Seriyi hala bitiremedim ama.. Bitirmeye hazır değilim. Yıllara yayarak okusam da yazılarını, O'nun ve Virginia Woolf'un benim için ayrı bir yeri var. Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar kitabını da yıllardır süründürerek okusam da sonunda sona yaklaştım. Küçük küçük hikayeler ve otobiyografik paylaşımlar var bu kitapta. Kadın bir yazar olmanın, kadın bir sanatçı olmanın değerlendirmesini yapıyor. Çok güzel, çok samimi.. 

Balıkçı Kadının Kızı adında bir bölüm var kitapta. Özellikle bu bölümü çok sevdim. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkiden kaynaklanan baskılarla hayalgüçlerini özgürce ortaya çıkaramayan, karşı cinsten meslektaşlarıyla aynı koşullarda üretemeyen (çoğu zaman kendilerine ait bir odaları olmayan), ev ve çocuk işleriyle birlikte tam zamanlı iki iş yaparak yazmak zorunda kalan ve yine de büyük bir tutkuyla bu mesleği icra eden kadınlar.. Ursula kendisi de 3 çocuk annesi ve gençlik günlerinden beri yazıyor. Ama kendisinin de belirttiği üzere o "şanslı" ve "özgür" kadınlardan. Hem içine doğduğu ülke, hem aile hem de evlendiği adam açısından. Çünkü birçok kadının aksine onun için hayat müşterek. Çünkü destekleyici bir partner olmadan hem aileyi hem de kariyeri beraber götürmek korkunç zor.

Hatta tam olarak şöyle diyor;

"...Çocuklar bebekken geceleri yazdım, okula başladıklarında onlar okuldayken; bugünlerdeyse inek nasıl otlarsa öyle yazıyorum. (Eşim) yardıma ihtiyacım olduğunda bunu büyük bir lütuf haline getirmeden yaptı ve -esas mesele bu- yazarken harcadığım zamanı ya da yazdıklarımın beğenilmesini bana çok görmedi.

Katil budur: Erkeğin, kadının kendi hizmetine, onun için, onun bedenini, onun rahatını, onun çocuklarını beslemeye yönelik olmadan yaptığı herhangi bir şeye karşı genellikle duyduğu, duyması mazur görülen, duyması öğretilen öldürücü kin, haset, kıskançlık, garez. Bu kine karşı çıkmaya çalışan kadın, inayetin lanete dönüştüğünü görür: ya isyan edip bunu tek başına sürdürmeli ya da çaresizlik içinde sessiz kalmalıdır. Her sanatçı, çevresindeki herkesin yıllar, belki bir ömür boyu eserine göstereceği topyekûn akli kayıtsızlığı hesaba katarak çalışmalıdır. Ama hiçbir sanatçı gündelik, kişisel, intikam dolu bir direniş karşısında iyi çalışamaz. Birçok kadın sanatçının sevdikleri, birlikte yaşadıkları insanlardan aldıkları tam da budur..."

İşte bu paragraf.. Bir sanatçı olmasam da salt çalışan ve başarılı bir kadın olduğum için bir zamanlar yaşadıklarımı o kadar güzel özetliyor ki.. Şanslıyım ki artık bunlardan azadeyim. Ama işte bu sakat toplumsal kabul, bu maruz görülen kin, birçok mutsuz evliliğin ve boşanmanın esas sebebidir. Daha iyi ifade edilemezdi..

Ah, canım Ursula.. Kim bilir, belki ben de bir gün akademik yazılarımın dışında bir şeyler kaleme alırım. Belki ben de doğru zamanın gelmesini bekliyorumdur. Kim bilir..

Hayalgücümüze ve içimizdeki ejderhalara..

Sevgiyle,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..