Ana içeriğe atla

Tilkiden dost olur mu?

İnsanlık tarihinin belki de en önemli olayıdır "hükmetme çabası". Binlerce yıldır doğa ile iç içe, ona harmanlanmış şekilde yaşayan diğer canlıların aksine insan hep doğayı kendi istekleri doğrultusunda değiştirmeye çalışmıştır (İnsan-merkezcilik). Bitki ve hayvanlara hükmetme isteği sonucunda "evcilleştirme" keşfedilmiş; tarımın yanı sıra, hayvan türlerini evcilleştirme ve yönetme becerisi insanların beslenme alışkanlıklarını değiştirmiş ve yerleşik hayata geçmelerini sağlamıştır. İlk köyler, ilk kentler ve toplum da bu süreç sonucunda oluşmuştur.


Darwin'in "Evcilleştirilmiş Hayvan ve Bitkilerdeki Çeşitlilik" kitabında, evcilleştirilmiş hayvanlarda bazı ortak nitelikler olduğundan bahsedilir. Genellikle yabani atalarına göre daha düşük kulaklı, daha kıvrık kuyruklu ve alaca renklere sahip olurlar. Bu nitelikleri hayvanların insanlara sevimli ve çocuksu görünmesini sağlar. Bu değişim sürecinin ilk olarak ne zaman ve nasıl başladığı bilinmiyor. Neden bugüne kadar dünyadaki 158 büyük memeli türünün sadece 15'inin evcilleştirilebildiği; örneğin atlar binlerce yıldır yetiştirilebilirken, yakın akrabası olan zebralarda neden başarısız olunduğu da bilinmiyor. Bu konuda daha çok bilgiye ulaşabileceğiniz Yabanı Evcilleştirmek* isimli makalede, evcilleşmenin sebebinin büyük oranda "gen"lerde saklı olduğuna değiniliyor. Yürütülen deneyler sadece hayvanları nasıl evcilleştirdiğimizi değil; kendi içimizdeki vahşiliği nasıl ehlileştirdiğimizi anlamak açısından da aydınlatıcı.


Makalede Rusya'da tilkiler üzerinde yürütülen deneyi okuduğumda aklıma, daha küçücükken bir tilki ile dost olunabileceğini bize masalsı bir dille anlatan Antoine de Saint-Exupèry'nin "Küçük Prens"i * geldi.
"Neden evcilleştirmemiz gerekiyor? Neden hep müdahale etmemiz gerekiyor?" diye düşündüğüm sırada yeniden okuduğum bu satırlar yüzüme bir tebessüm yerleştirdi. Evcilleşmek ve evcilleştirmek isteğinin altında, insan ya da hayvan fark etmeden hepimizin ihtiyacı olan bir tek şey var belki de?
Bu satırlarda gizli...


- Sen buralı değilsin, dedi tilki, ne arıyorsun burada?
- İnsanları arıyorum, dedi küçük prens. "Evcilleştirmek" ne demek?
- İnsanların tüfekleri vardır, dedi tilki. Hayvanları vururlar. Can sıkıcı bir şeydir bu. Tavuk da yetiştirirler! İlgilendikleri tek şey budur. Sen tavuk mu arıyorsun?
- Yoo.. dedi küçük prens. Ben dost arıyorum. "Evcilleştirmek" ne demek?
- Artık herkesin unuttuğu bir şey, dedi tilki. "Bağlantı kurmak" demektir.
- Bağlantı kurmak mı?
- Öyle ya, dedi tilki. Sen daha benim gözümde yüz binlerce başka çocuktan ayırt edilmeyen küçük bir çocuksun. Sana ihtiyacım da yok. Senin de bana ihtiyacın yok. Ben de senin gözünde yüzbinlerce başka tilkiden ayırt edilmeyen bir tilkiyim. Ama, sen beni evcilleştirirsen, birbirimize gerekli oluruz. Sen benim için dünya yüzünde biricik olursun. Ben de senin için dünya yüzünde biricik.
- Biraz anlamaya başlıyorum, dedi küçük prens, bir çiçek var.. Galiba o beni evcilleştirdi..

- Olabilir, dedi tilki. Dünya yüzünde her şey olur. 
- Benim yaşantım çok tekdüze. Ben tavukları avlıyorum, insanlar da beni avlıyorlar. Bütün tavuklar birbirine benzer, bütün insanlar da. Bu yüzden biraz canım sıkılıyor. Ama sen beni evcilleştirirsen, yaşamıma ışık girmiş gibi olacak. Bütün öteki ayak seslerinden farklı bir ayak sesini tanımayı öğreneceğim. Öteki ayak sesleri beni toprağın altına kaçırıyor. Senin ayak sesin beni yuvamdan dışarı çağıracak, bir türkü gibi. Sonra, bak şurada, buğday tarlalarını görüyorsun ya. Ben ekmek yemem. Buğday benim bir işime yaramaz. Buğday tarlaları bana hiç bir şey anımsatmaz. Üzücü bir şey bu! Ama senin altın rengi saçların var. Onun için, sen beni evcilleştirdiğin zaman çok güzel bir şey olacak! Altın renkli buğdaylar bana seni anımsatacak! Buğdayların arasında esen rüzgarın sesini seveceğim.
Tilki sustu ve küçük prense uzun uzun baktı:

- Ne olursun.. Evcilleştir beni, dedi.
- Bunu sevinerek yaparım, diye karşılık verdi küçük prens. Ama zamanım sınırlı. Keşfetmem gereken dostlar, tanımam gereken bir sürü şey var.
- İnsan yalnız evcilleştirdiği şeyleri tanıyabilir, dedi tilki. İnsanların hiç bir şeyi tanımaya vakitleri olmuyor. Satıcılardan olmuş bitmiş şeyleri satın alıyorlar. Ama dost satan bir satıcı olmadığı için, insanların dostları da yok artık. Sen bir dost edinmek istiyorsan, evcilleştir beni!
- Ne yapmam gerek bunun için?, dedi küçük prens.
- Çok sabırlı olman gerek, diye karşılık verdi tilki. Önce benden biraz uzağa oturursun, şöyle, otların üstüne. Ben sana göz ucuyla bakarım, sen bir şey söylemezsin. Konuşmak, anlaşmazlıkların kaynağıdır. Ama, her geçen gün, biraz daha yakın oturabilirsin. 

Küçük prens, ertesi gün yine geldi.
- Yine aynı saatte gelsen daha iyi olurdu, dedi tilki. Örneğin, ikindiyin saat dörtte geleceksen ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Saat ilerledikçe de, içimdeki mutluluk çoğalır. Dört oldu mu, telaşlanır, meraklanırım; mutluluğun değerini keşfederim! Ama, herhangi bir saatte gelecek olursan, yüreğimi hangi saatte giydirmem gerektiğini hiçbir zaman bilemem. Her şeyin bir yolu, yordamı olmalı.
Küçük prens, bunu üzerine tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılma zamanı yaklaştığında da, tilki:

- Ah, dedi, ağlayacağım neredeyse!
- Suç senin, dedi küçük prens, ben sana kötülük etmek istemiyordum. Ama, seni evcilleştirmemi kendin istedin.
- Elbet, biliyorum, dedi tilki.
- Ama ağlayacaksın! dedi küçük prens.
- Elbet, biliyorum, dedi tilki.
- Öyleyse bir şey kazanmış olmadın.
- Kazandım, dedi tilki, buğdayların rengi yüzünden...





19/03/2011



* National Geographic Türkiye Mart Sayısı "Yabanı Evcilleştirmek" ; Antoine de Saint-Exupèry "Küçük Prens"

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

İzmir Planlama Ajansı 2.0

Hayat çok enteresan. Seçim süreci birçok kişinin birçok planını değiştirdi. Benimki dahil. Mesela İZPA’dan ayrılıp başka bir ofise geçecektim. İzBB Başkan adayı değişince, o ofis kapandı. Ardından İZDOĞA’nın başkanı ve sistemi değişti. İZPA, EGEŞEHİR şirketine geçti. Şimdi baştan yapılanıyor.   Sonuçta evet, yine gittim, a ma İZPA’yı da yanımda götürerek .  Ben gittiğimde İZPA’da kalacak olanlar ise.. geride kaldı. Hayat çok enteresan. İzmir Planlama Ajansı, logosu ve bütün kurumsallığıyla yeni baştan oluşuyor ve içinde önemli bir pozisyon alacağım gibi görünüyor.  O halde, bekle beni İzmir Vizyon 2074 Ofisi!

Zaman

Zaman bütün yaraları sarıyor derler. Bütün yaraları sarmıyor belki, bazı şeyler akla geldikçe hala ufak rahatlatıcı küfürler çıkıveriyor ağızdan.. Ama o bazı şeyleri olduğu gibi görmek, aşmak ve kabullenmek için zamanın çok yararı oluyor gerçekten.  Geriye dönüp bakınca "Keşke," yerine daha çok "İyi ki," diyebiliyorsak bu büyük şans. Bir noktada bir şeyleri doğru yapmışız demek ki. Zamanı kayıp olarak değil, kazanç olarak görebilmek büyük şans.  Bizler, yıllar önce yine bu blogda yazmıştım , demir gibiyiz. Zaman, demiri eriten ateş, başımıza gelen olaylar ise incelikle onu şekillendiren çekiçler. Şimdi durduğumuz noktaya bakıp mutlu ve yeterli hissediyorsak, geçmişe bakıp iyi ki dememek için bir neden göremiyorum. Acı, hüzün, yorgunluk ve bazen aptallık derecesine varan körlüklerimiz bile bizi her geçen gün bilgeleştiren şeyler oluyor. Her şeye rağmen, iyi ki sevebilmişim. İyi ki hala sevebiliyorum. İyi ki, asla itiraf etmeyecek olsalar da, bugün kendi seçimleri son...