Ana içeriğe atla

Uganda Çocuk Meclisi

Arka Bahçe'de otururken tesadüfen elime geçen National Geographic dergisi 2011 Ocak sayısında gördüm bu başlığı.
Uganda Çocuk Meclisi.
Bazıları gülümseyen, bazıları ciddi, bazıları hüzünlü birçok küçük siyahi çocuk vardı fotoğrafta. Nüfusun büyük bölümünü çocukların oluşturduğu yazıyordu. 


Birkaç dakikalığına bir hayal kurdum.

Bir ülke olsa... Sadece çocukların yaşadığı bir ülke. Neverland gibi. Ama içinde Kaptan Hook ve diğer büyükler ya da midesinden tik tak sesler gelen timsahlar olmayacak bir ülke. 15 yaşını geçen herkes sınırdışı edilse. Çocukların belirlediği bir Anayasa ile yönetilse. Para yerine şekerlerin değiş tokuş edildiği, yaramazlık yapanlara, köşede tek ayak üstünde durma, kafada huniyle ya da popoda eşşek kuyruğu ile dolaşma gibi cezaların uygulandığı bir ülke. Sabah sporu saklambaç olsa. Akşam yemeği çikolatalı pasta olsa. Her akşam uyumadan önce birlikte şarkılar söyleseler. 
Çocuklar hep özgür olsalar. Öğle uykularına yatmaya zorlanmasalar. Havuz problemleri çözmek yerine istedikleri kadar havuzda yüzebilseler. Elleri toprağa değse çocukların. Tohumlar ekseler. Her geçen gün biraz daha sevgi, umut yeşerse...

Gözlerim satırlar üzerinde gezindi ardından.

"Gençler ve yaşlılar var. Onlar hayatta oldukları için şanslı olduklarını düşünüyorlar.
Savaş var. Kuraklık. Kıtlık. Sıtma. Ebola. Aids.
Uganda'da nüfusun yüzde 50'den fazlası 15 yaşın altında. Savaş, tabiat ya da hastalık vurduğunda sonuç genellikle dehşet verici.
'Gerçeklerin en az bilindiği ülke' olarak tanımlanan bölgedeki insanlık krizinin boyutları bilinenin çok üstünde. 19 yıldır hüküm süren bir iç savaş var. Bu savaş yüzünden 1,5 milyon insan yerinden oldu. Binlerce çocuk gerilla olarak devşirilmek üzere kaçırılma tehlikesiyle karşı karşıya."

Birkaç dakikalığına bir hayal kurdum.
Cennet böyle bir yer olsa gerek.

01/03/2011

Yorumlar

SEVGİLİ HAYAT dedi ki…
ne kadar güzel bir yaklaşım... insan hayal kuruyor bazen gerçekleşmeyeceğini bilsede...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...