Ana içeriğe atla

Kristal Kalpler

Okumayı yeni söktüğüm zamanlardı. İlkokulun başları. Çocuk kitaplarının resimlerine bakıp kendi aklımdan hikayeler uydurmaya bayılırdım. Sonra yavaş yavaş hikayeleri ezberlemeye; ardından da onları anlamaya başladım. 
Bir kitabım vardı, büyük, güzel resimli. Kristal kalpleri olan 3 güzel prensesin hikayesiydi. Kral, son derece hassas olan, birbirinden güzel bu üç kızının üzerine titrerdi. Ne yazık ki büyük kızı, aniden bir sesten korkunca ve ortanca kızı da hapşırırken kalbini kırınca ölüvermişlerdi. Geriye bir tek küçük kızı kalan Kral, ne yapacağını bilemez haldeydi. Ablalarının ölümüyle üzülmüştü küçük kız. Çatlamıştı onun da kalbi. Çeşitli ülkelerin prenslerinden ardı ardına teklifler geliyordu saraya, kızına çok iyi bakacaklarına dair. Çağırdı hepsini Kral, hatta sadece prensleri değil, ülkedeki tüm delikanlıları çağırdı, sınava tabi tuttu. Kiminde, şan şöhret vardı; kiminde en iyi doktorlar; kimi en yakışıklıydı, kimi en esprili.. Prenslerin tümünü geri çevirdi. Kızı için seçtiği adam ülkesinde yaşayan ve hiçbir ünvanı bulunmayan bir cam ustasıydı. 

"Kristal bir kalpten ancak bir cam ustası anlar. Seni sadece bu delikanlıya emanet edebilirim." demişti kızına. O zamanlar Kralın neden böyle dediğini çok da iyi anlamamıştım. Kalplerimizin neredeyse hapşırınca kırılacak kadar hassas olduğunu da bilmiyordum henüz.. Şimdi biliyorum. Neden kristal kalbe bir cam ustası gerektiğini; çatlak bir kalbi bile nasıl tamir edebileceğini.. 
Güzel masaldı, bu yaşımda bile unutmamışım. 
Cam ustalarımızın kıymetini bilmek dileğiyle.. ;)

Dalya 13/07/2011

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..