Ana içeriğe atla

Istanbul



Geldim bak.. ve yine bir gün geleceğim. Ne zaman bilmiyorum, ama artık hep kısa süreli olacak. Özledin mi beni hiç yokluğumda? Ya da özleyecek misin? Ben seni hep özledim, sendeyken bile.. ve hep özleyeceğim, biliyorum. İnsan hep bir yerlerde birşeyleri özlüyor zaten. Ama her şeyin zamanı var biliyorsun. Zaman geldi, dönüyorum.

İstanbul.. Hep içinde yaşamak istemiştim, kalabalığında görünmez olmak, boğazında yeni denizlere açılmak, güçlü olmak. Şimdi fark ediyorum.. ya da belki de uzun zamandır?

Çok güzel İstanbul 
Her köşesinde macera ve süprizler
Sihirli bir şehir
Ama evim değil

Çok güzel İstanbul 
Her adımda içimi bir heyecan kaplıyor
Aşık bir sevgili
Ama eşim değil

Yürüyorum. Şehirle kendimce bir bağım var. Dokunuyorum, öpüyorum, sarılıyorum yer yer. Galata kulesine mesela, en kocamanından. Sanki kollarım çevreliyor belini, gözlerimi kapıyorum. Gören bana deli der.. desinler. 3 yıl önceyi hatırlıyorum.. ilk gelişimi. 

Kaçışımdı, özgürlüğüm, maceram ve bütün kalabalığım. Kafamdaki sesleri onun kalabalığında kaybederim sanmıştım. Belki bir süre.. ama insan nereye gitse, kendini de götürüyor sonuçta.

Bir sene, iki sene.. sonra anladım. Büyüdüm, öğrendim, sevdim, vazgeçtim, yalnız kaldım. Çok vazgeçtim. Çok yalnız kaldım. Olsun. Sevebilmek güzel şey.

Sonra daha uzaklara gitmek istedim, gittim. Daha yalnız kalmak istedim, kaldım. Kafamdaki kalabalıklar sussun istedim. Sustular biraz.. ama insan nereye gitse, kendini de götürüyor sonuçta.

Gitmek, kalmak, dönmek..
Gidiyorum, arkamda bıraktıklarım, aklımda hatıralarım, birkaç parça eşyam ve tanıdıklarım.
Kalıyorum, bir süre. Güvende hissedecek kadar uzun, ait olmayacak kadar kısa. Sonra yine gidiyorum, uzağa, daha uzağa. Ama insan kendini de götürüyor işte! Anlıyorum sonunda.
Ve dönüyorum yine, başlangıcıma, doğduğum topraklara, kök salmak istediğim yere, yuvama. Kafamdaki gürültüler, birkaç parça eşya ve tanıdıklarımla.


Dalya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..