bazen böyle her şeyi bırakıp alıp başımı gidesim geliyor. isteklerimize ulaşmak için bazı bedeller ödememiz, sabretmemiz, ne bileyim çaba göstermemiz gerektiğini, her zaman bir seçim şansımızın olduğunu ve durduğumuz noktaya kendi tercihlerimiz sonucunda geldiğimizi biliyorum. hatta durduğumuz nokta muhtemelen de güzel bir noktadır, en kötüsü "hiç de fena değil" bir noktadır ve halimize şükretmemiz gerekir, şükrederiz. ama, adamın tekinin neredeyse 10 kere aynı cümleyi tekrarlayarak, uzataa uzataaa yazmış olduğu son derece sıkıcı bir makaleyi okumaktansa, ne bileyim keyif alacağım bir kitabı okumayı tercih ederdim!! tez yazıyorum, ne beklenir ki bu dönemden başka.. eminim bunu düşünen tek kişi de ben değilimdir. bir de doktora mı yapsam diye düşünüyorum, hatta daha fenası böyle düşünüyorum ya kesin yaparım. öf! geldiler bana sağdan soldan! imdat!
Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...
Yorumlar