Ana içeriğe atla

Milas Güllük


Muğla Milas Güllük'teydi annemin Ful Eczanesi. İlkokula başlayana kadar oradaydım. Hatırladığımda bana kocaman gelen ama aslında minicik bir köydü. Eski moda arabalar, eşşekler, horozlar, keçi boynuzları, süt darı, deniz, yokuş toprak yollar, mavi kapılı evimiz, aksi yaşlı ev sahibimiz, bahçesinde renkli fasülye taneleriyle saymayı öğrendiğim köy ilkokulum, "Gelipduruuu, gidipduruu" diye konuşan, onlar gibi konuşmadığımda benle dalga geçen sınıf arkadaşlarım, matematik sorularını doğru bildiğimizde ödül olarak bizi havada uç uç yapan pala bıyıklı ilkokul öğretmenim, köy meydanındaki davullu zurnalı düğünler, kurban bayramlarında sevip kaçırmaya çalıştığım koyunlar... Gözlerimi kapatıp o günlere gittiğimde parça parça geliyorlar aklıma. 6 yaşımda ayrıldım oradan. Bir daha hiç gitmedim. Nasıldır şimdi, değişmiş midir? Bilmem, belki bir gün giderim. Babamı da bir ziyaret etmem gerek zaten. Hiç etmedim. Güllük... acı tatlı bir sürü hatıra. Çoğu annemden, anneannemden, teyzemden duyduğum hatıralar. Benim hatırladıklarım böyle kısa kısa. Zekiye vardı arkadaşım. Komşumuz. Ortak balkonu ayıran demir parmaklıklar arasından kollarımızı geçirip bebeklerle oynardık. Bebeklerimi kaçırıp geri vermeyecek diye ödüm patlardı. Sonra ben onunkileri vermezdim şakasına. Ağlayacak gibi olduğunda hemen uzatırdım ama. Oralardadır şimdi hala. Yıllar sonra ziyarete gelmişti beni, taa lisedeyken. Gelicem bir gün demiştim. Daha gidemedim. Isırdığım kedi var bi de. Okşatmamıştı kendini. Annemin eczanesinin yanındaki köftecide, bir masa altında tenhada sıkıştırmıştım. Sen misin okşatmayan? Bir kaçışı vardı ki görecektiniz! Ne cesaret. Ah, o çocukluğumdaki cesaret, haylazlık. Ne güzeldi. Sonra karıncalar vardı balkonda, çok çektiler benden. Şu fotoğrafta durduğum bizim arka balkon. Arkamda oturan anneannem. Parmaklıkların arkasında benim boyutlarımda bir çocuğun rahatça düşüp sıkışabileceği bir aralık var, sonra toprak arsa başlıyor. Bizimdi bir zamanlar. Minik bir arsa. Bu balkonda dört tekerlekli bisiklet binmeyi öğrendim. Bir de çukura düşmeden arsaya atlayıp papatya toplamayı. O nasıl enerjiydi bendeki! Bu fotoğrafı nasıl hareketsiz yakalamışlar şaşırmamak elde değil. Sürekli kaçar, sürekli koşardım. Çok sıkılırdım ne yapayım! Yasakları delmek, yeni şeyler keşfetmek çok eğlenceliydi! Beni defalarca uyarırlardı balkondan atlamamam için. Düşeceksin, derlerdi. Ben bir fırsatını bulur atlardım hep. 

Hala o balkondan atlamak için deli oluyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

İzmir Planlama Ajansı 2.0

Hayat çok enteresan. Seçim süreci birçok kişinin birçok planını değiştirdi. Benimki dahil. Mesela İZPA’dan ayrılıp başka bir ofise geçecektim. İzBB Başkan adayı değişince, o ofis kapandı. Ardından İZDOĞA’nın başkanı ve sistemi değişti. İZPA, EGEŞEHİR şirketine geçti. Şimdi baştan yapılanıyor.   Sonuçta evet, yine gittim, a ma İZPA’yı da yanımda götürerek .  Ben gittiğimde İZPA’da kalacak olanlar ise.. geride kaldı. Hayat çok enteresan. İzmir Planlama Ajansı, logosu ve bütün kurumsallığıyla yeni baştan oluşuyor ve içinde önemli bir pozisyon alacağım gibi görünüyor.  O halde, bekle beni İzmir Vizyon 2074 Ofisi!

Zaman

Zaman bütün yaraları sarıyor derler. Bütün yaraları sarmıyor belki, bazı şeyler akla geldikçe hala ufak rahatlatıcı küfürler çıkıveriyor ağızdan.. Ama o bazı şeyleri olduğu gibi görmek, aşmak ve kabullenmek için zamanın çok yararı oluyor gerçekten.  Geriye dönüp bakınca "Keşke," yerine daha çok "İyi ki," diyebiliyorsak bu büyük şans. Bir noktada bir şeyleri doğru yapmışız demek ki. Zamanı kayıp olarak değil, kazanç olarak görebilmek büyük şans.  Bizler, yıllar önce yine bu blogda yazmıştım , demir gibiyiz. Zaman, demiri eriten ateş, başımıza gelen olaylar ise incelikle onu şekillendiren çekiçler. Şimdi durduğumuz noktaya bakıp mutlu ve yeterli hissediyorsak, geçmişe bakıp iyi ki dememek için bir neden göremiyorum. Acı, hüzün, yorgunluk ve bazen aptallık derecesine varan körlüklerimiz bile bizi her geçen gün bilgeleştiren şeyler oluyor. Her şeye rağmen, iyi ki sevebilmişim. İyi ki hala sevebiliyorum. İyi ki, asla itiraf etmeyecek olsalar da, bugün kendi seçimleri son...