Ana içeriğe atla

Evren

Evren şimdi kocaman ya... Bize göre dev, sonsuz, büyük. Belki minicik nereden biliyoruz? Belki sonsuz dediğimiz herşey yakıncacık ve olası? Arka planda duvarda asılı bir tabloyu belli belirsiz görmek, sonra bir anlığına o güzel manzaranın bir tablo olmadığını, tam orada bir pencere olduğunu fark etmek gibi? Duvarımızda bir tablo mu, yoksa bir pencere mi var? Gerçeği olduğu gibi mi görüyoruz, sandığımız gibi mi?

Doğrular, yanlışlar, zamana, mekana, kişiye ve değerlere göre değişen yasalar... 1789 devriminde suçlu bulunup idam edilen Kral ve Kraliçenin 200 yıl sonra yeniden yargılanıp beraat etmesi gibi! Belki 200 yıl sonra bambaşka bir sistem olacak? Herşey devinimde, yıkılıyor, yeniden yapılıyor. İleri akar görünen zaman belki de yerli yerinde duruyor? İskenderiye kütüphanesi yanmasaydı belki 'şimdi bulduk sandığımız 100 yıllık gerçekler'i keşfedebilirdik? Ama bilgi, farkındalık kötü emelli insanların düşmanı olmuş hep.

Bu yaşamda başıma gelebilecek en büyük iyiliğin ve en büyük kötülüğün sadece benim tarafımdan yapılabileceğini fark ettim. Yani benim sorumluluğumda, seçimlerimde. Elde olmayan gibi görünen şeyler bile eldeymiş gibi aslında. En imkansız görünen bile imkanlı. O tabloyu pencereye çevirmekte herşey... Kısacası... Seni seviyorum evren, beni sev, bana gel...

06.11.2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...