Ana içeriğe atla

Kentlinin Kenti

Direniş 15. gününde. Taksim Dayanışması’nın talepleri dinlenmemekle birlikte, basın açıklamaları da baltalanma yoluna gidiliyor. Eylemcilere çapulcu, terörist, valdal vb. birçok hakaret ve iftirada bulunmakta ve çeşitli provokatörler aracılığıyla birlik beraberliği bölmeye çalışmaktalar. Müzakere ortamını oluşturmak yerine, tepeden bakan, “ben ne dersem o olur, dağılın” zihniyetindeki yönetimin olayları yatıştırmaktan çok, çeşitli sebeplerle, körüklemek istediği aşikar.
Gezi Parkı Direnişi en başta neden başlamıştı?
Halka kendi yaşadığı şehir, çevre, habitat üzerinde söz hakkı tanınmadığı için başlamıştı. Bir şehrin sayılı yeşil alanını, o şehirde yaşayanlara danışmadan talan eden diktalar, günümüz modern dünyasında artık çok demode. Tüm dünyada yükselişe geçen anlayış katılımcı demokrasidir (participatory democracy). Artık bir planlama ya da tasarım çalışması yapıldığında yerel halkın fikrinin alınması gerekmektedir. Çünkü demokrasinin gereği budur. Çünkü demokrasi sadece seçim gününü ve sandığı kapsamaz. Seçilenlerin halka karşı esas sorumluluğu ve görevi esas bundan sonra başlar. Ancak ne yazık ki halkın bir çoğu kendi haklarının ne olduğunun ve yaşadığı şehre ve kendine karşı sorumluluğunun farkında değil.
Bir başka şehir plancısı arkadaşımla konuşup şöyle bir karar aldık. Diğer bütün plancı arkadaşlarıma da aynısını öneriyorum. Bulunduğumuz şehirlerde, yerel ve bölgesel ölçeklerde, dünyadaki iyi ve kötü örnekleri de karşılaştırarak o şehrin gelişimini; gelişim süresinde siyasetin ve insan haklarının durumunu; insanların o şehir üzerindeki söz haklarını ve diğer etkenleri anlatan sunumlar hazırlamalıyız. Gruplar oluşturarak bu sunumları o şehirde çeşitli alanlarda, platformlarda halka sunmalıyız. Ancak yalnızca üniversitelerin seminer salonlarından bahsetmiyorum. Halk gelmiyorsa, biz halka gitmeli ve öncelikle şehri, şehir planlamayı anlatmalı, sürecin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini tartışmalıyız.
Birçok insan hala bu direnişin neden gerçekleştiğini bilmiyor. Yandaş medyanın bilgi vermeyeceği ya da bilgiyi çarpıtacağı bir gerçek. Bu yüzden, bilgiyi paylaşmak başta şehir plancıları olmak üzere, diğer birçok meslek odasının ve konuda fikir sahibi olanların sorumluluğudur. Taksim Dayanışması bileşenleri çok kaliteli ve oradaki her değerli insanın anlattıklarına kulak verilmesi gerekli. Ancak basın bültenlerinin bile baltalandığı bugün apaçık ki seslerini duyurmamaları için her şeyi yapacaklar.
Biz, Türkiye’nin her şehrinde, insanların daha iyi anlaması adına o şehrin yerelinden başlayarak sorunun ne olduğunu ve yapılması gerekenin ne olduğunu anlatmalıyız. Böylece insanlar kendi güçlerinin, yapabileceklerinin daha çabuk ayırdına varabilirler.
Sokağa çıkıp slogan atmaktan daha fazla işe yarayacak şey bilgiyi paylaşmaktır. Çünkü ancak o zaman güvenecekleri bir sandık kalmayacaktır. Önümüzdeki kısıtlı süre boyunca öncelikli görevimiz bu olmalıdır.
“Plancılar, teknisyen olarak değil, siyasal bir sürecin içinde aktif aktörler olarak yer almalıdır.” – Doç.Dr. Tarık Şengül

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

İzmir Planlama Ajansı 2.0

Hayat çok enteresan. Seçim süreci birçok kişinin birçok planını değiştirdi. Benimki dahil. Mesela İZPA’dan ayrılıp başka bir ofise geçecektim. İzBB Başkan adayı değişince, o ofis kapandı. Ardından İZDOĞA’nın başkanı ve sistemi değişti. İZPA, EGEŞEHİR şirketine geçti. Şimdi baştan yapılanıyor.   Sonuçta evet, yine gittim, a ma İZPA’yı da yanımda götürerek .  Ben gittiğimde İZPA’da kalacak olanlar ise.. geride kaldı. Hayat çok enteresan. İzmir Planlama Ajansı, logosu ve bütün kurumsallığıyla yeni baştan oluşuyor ve içinde önemli bir pozisyon alacağım gibi görünüyor.  O halde, bekle beni İzmir Vizyon 2074 Ofisi!

Zaman

Zaman bütün yaraları sarıyor derler. Bütün yaraları sarmıyor belki, bazı şeyler akla geldikçe hala ufak rahatlatıcı küfürler çıkıveriyor ağızdan.. Ama o bazı şeyleri olduğu gibi görmek, aşmak ve kabullenmek için zamanın çok yararı oluyor gerçekten.  Geriye dönüp bakınca "Keşke," yerine daha çok "İyi ki," diyebiliyorsak bu büyük şans. Bir noktada bir şeyleri doğru yapmışız demek ki. Zamanı kayıp olarak değil, kazanç olarak görebilmek büyük şans.  Bizler, yıllar önce yine bu blogda yazmıştım , demir gibiyiz. Zaman, demiri eriten ateş, başımıza gelen olaylar ise incelikle onu şekillendiren çekiçler. Şimdi durduğumuz noktaya bakıp mutlu ve yeterli hissediyorsak, geçmişe bakıp iyi ki dememek için bir neden göremiyorum. Acı, hüzün, yorgunluk ve bazen aptallık derecesine varan körlüklerimiz bile bizi her geçen gün bilgeleştiren şeyler oluyor. Her şeye rağmen, iyi ki sevebilmişim. İyi ki hala sevebiliyorum. İyi ki, asla itiraf etmeyecek olsalar da, bugün kendi seçimleri son...