Tavlada elim açık oynamayı severim. Hiç akılcı olmayan riskli bir durumdur. Sadece kapı alarak gitmek varken, arada öylesine açık veririm. "Bak, kırarım ama," der karşımdaki. "Kır, canım, ne olacak. Oyun sonuçta.." Öteki türlü çok kontrollü ve sıkıcı gelir bana oyun. Kırarlar genelde. Ama her zaman benim de onları kırma ihtimalim vardır. Hele ki pulları toplamaya başladıkları vakit.. Oyun bitti sandıkları vakit.. Pişman olabilirler kırdıklarına, gerçekten. Çok kırıldım. Ama hiç mars olmadım neyse ki. Oysa kırmasalar da olurdu oyun. Ben de kırmazdım. Ve fakat ille de tek bir kazananı olacaktıysa, yine olurdu.
Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...
Yorumlar