Mavi kuş, her daim sarhoş. Biraz da bize kızmış. Onun için hiç yüz vermiyor. Oysa güzel şarkıları vardı, yıldızlara denizlere. Ama söylemiyor ki bizlere. Susuyor. Suç işlemiş eller gibi. Perondaki boş trenler gibi. Ucu görülmeyen tüneller gibi. Gel hiç üzülme, salına salına uç. Ben gelemem ama sen git biraz dolaş. Saksağanın şakası sandılar. Muhabbet kuşları ve papağanlar. Belki de arkadaşındırlar? Kargalar gibi karaladılar. Kırlangıçlar ve serçeler, bize biraz yalan söylediler. Çok saftık. Zararsız küçük yalanlar gibi. Yağmurdan kaçanlar gibi. Bütün vapurları kaçıranlar gibi. Gel hiç üzülme, salına salına uç. Ben gelemem ama sen git biraz dolaş. Mavi kuş, sanki bir düş. Kaşla göz arasında. Geceyle gündüz ortasında. Sokaklar bile sokaklara kesişir. Gölgeler ki güneşe bağlı. Biz ikimiz de öyleyiz. Ama bilmeliyiz... Ağıramamış aydınlıklar gibi. Kireç tutmuş çaydanlıklar gibi. Hiç sevişmemiş insancıklar gibi. Gel hiç üzülme, salına salına uç. Ben gelemem ama sen git biraz dolaş. Mavi kuş, her daim sarhoş. Biraz da bize kızmış.
Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...
Yorumlar