Ana içeriğe atla

2014

Bir yılı daha geride bıraktık işte... Ah çok şeyler oldu bu yıl. Çok fazla düğüm ve belirsizlik ve ucu bucağı görülmeyen başlangıçlar. 2014 yılından istediğim tüm güzelliklerin en başına NETLİĞİ koyuyorum bu sefer. Ah şu insanoğlunun memnuniyetsizliği yok mu! Çok güzel bir günün ardından, çok istenilen bir hediyeyi alır almaz, ya da arzulanan bir insana dokunur dokunmaz hemen bir başka hedefe çevrilen memnuniyetsiz bakışlar... Birçok başarı elde eder, azıcık takdir görür, ardından yaptığımız kimilerince (ve belki) hatalı davranışlardan ötürü eleştiriliriz. İnsanoğlunun hata yapma hakkı yok mudur? Kendimiz başlı başına hata değil miyizdir hatta? Tamam tamam, fazla anti-humanist olduğumun farkındayım. İçini bile isteye boşalttığımız kavramlara başka anlamlar tıkıştırmaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Ne zaman başkalarını değil kendimizi düşünerek yaşadığımız zamanlarda, sadece başkalarını düşünerek yaşayanlardan hakaret işitmeyeceğiz? Bilmiyorum. Tek bildiğim daha çok özgürlüğe, saygıya, sevgiye ve netliğe ihtiyacımız olduğu... 2013'ün en güzel olayı Gezi direnişiydi. Özgürlük mücadelesi hayatın her döneminde ve her alanında devam edecek. Ancak böyle yaşanabilir, biliyorsunuz. Belki tarih hep tekerrür edecek ve biz her şeyi hep yeni baştan öğreneceğiz. Belki yeni başlangıçlar ve sonlar yaşanacak. İçinde hem tatlı hem tuzlu olacak. Hmmm.. Ama ben bu senenin tatlı-ekşi tavuk tadında geçmesini diliyorum sanırım ;)
Hoş gel 2014. Ne olursun hoş gel...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...