Yalan söylemek, bilgi vermemek ve gizemlilik hali... Bu üçünü sıklıkla birbirine karıştırsak da aynı şeyi ifade etmiyorlar aslında.
Yalan söylemek doğrudan bir konuda gerçekleri çarpıtmak ve insanları bilinçli şekilde manipüle etmek. Bunda doğrudan kötü niyet aranabilir. Bir konuda bilgi vermemek, o konunun yakınından geçen hiçbir mevzu açmamak. Bu durum bazen "beyaz yalan" olarak da nitelendiriliyor. Birinin sırrını tutmak ya da durduk yere bir başkasının huzurunu kaçırmamak için "eksik anlatmak" da diyebiliriz. Gizemlilik hali ise, ortada bir şey varken ya da yokken fark etmeksizin pek ser verip sır vermemek. Bir tür kişilik özelliği. Bazen bilinçli olarak karşı tarafı meraklandırmak için de yapılıyor olabilir.
Ben hep bodoslama iletişim kuran biri oldum. Hiç gizemli değilim ve bu dişil özelliğim pek değil, hiç gelişmemiştir. Bu hem kişilik özelliğim, hem de böyle bir ortamda büyüdüm aslında. Öyle "aman tadımız kaçmasın!" diyen bir ailem olmadı; bilakis "e hadi, oturmaya mı geldik?!" dercesine hemen her gün en ufak şeyden alev alırlardı. Puf diye de sönerdi sonra alevleri. Hiçbir şey olmamış gibi devam ederlerdi hayatlarına. Bu durum beni mevzuları o anda tartışan ve sonrasında kinlenip içerlemeyen bir insan yaptı sanırım. Ama tartışmak yerine kaçıp konuların üzerini örttüğüm zamanlar da oldu tabi. Savaş ya da kaç güdüsü işte...
Ancak ailemi gözlemlerken bir hata yaptım: dedikleri ve yaptıkları arasındaki tutarlılığa pek dikkat etmedim. Dolayısıyla "dürüstlüğü" en büyük erdem olarak gören ailemin, aslında oldukça manipülatif olduğunu çok geç öğrendim. Doğrusu, kandırılmış hissettim. Ve çok saf. Aynı yıl büyük bir kayıp yaşadım. Pembe gözlüklerimi çıkardım ve peşi sıra ilk kapsamlı yalanımı söyledim. Kaybımla da birleşince kendi bünyeme ters olan bu durum bende anksiyeteye sebep oldu. 1 yıla yakın ilaç kullandım. Sonra kendimi değiştirmeye çalıştım. Dövme yaptırdım, saç rengimi değiştirdim. Bir ara ciddi ciddi hipsterlara özendim, sonra 68 kuşağını taklit eden şımarık zengin çocukları olduklarını fark edince vazgeçtim :) 8 ay sonunda da söylemekten pişmanlık duymadığımı belirterek yalanımı itiraf ettim. Beraberinde gelebilecek riskleri göğüsledim. Sonra özgürleştim ve yeniden kendimi bulmaya çalıştım. Ama bu yeni, "pembe gözlüksüz" kendim, hayalci ve romantik değil; daha akılcı, sabırsız, soğuk ve pragmatist bir kadın oldu.
Bolca "hayır" dedim, bolca kalp kırdım. Bir yılanın deri değiştirmesi gibiydi. Tüm kusurlarıyla kendimi, bu yeni deriyi kabul ettim ve sevdim. Artık "iyi çocuk" olmak zorunda hissetmedim. Ama buna rağmen sevilmeye layık olduğumu biliyordum. Biliyorum. Çünkü ben insanları tüm kusurlarına rağmen sevebiliyorsam, onlar da beni sevebilirler. Sevemiyorlarsa ya da koşullu sevebiliyorlarsa da, hayatımdan çekip gidebilirler.
Artık kimsenin bana karşı tamamen dürüst olmadığını kabul ediyorum. En yakınlarımın bile. Ve ben de onlara karşı tamamen dürüst değilim. Bu konuda biraz uğraşmam gerekti. Çünkü hala bünyeme ters bir durum. Yine de daha az baş ağrısı istiyorsanız, samimiyetle anlattığınız geçmişiniz bir gün gelip başınıza kakılıyorsa ya da karşınızdakiler pek ketumsa, sizin de bir miktar ketum olmanızda bir problem yok bana göre.
Yorumlar