Ana içeriğe atla

Evlilik bana nasıl hissettiriyor?

Bu soruyu evlilikten çok, uzun bir ilişki bana nasıl hissettiriyor diye düşünerek yanıtlamak istiyorum. İlginç bir şekilde normalde hissettirmesi gerektiğinin tersini hissettiriyor gibi: yalnız ve özgür

Belki de her evliliğin standart olmadığını kabul etmemiz gerek. Sonuçta ben 3 yıldır haftanın yarısı başka bir şehirde yalnız yaşıyorum. Dolayısıyla standart bir evlilik yaşadığım söylenemez (bunu duyan her evli çift "rüya evlilik" diye tabir ediyor o ayrı:)). 

Devlet ve toplum tarafından alkışlanan resmi bir müessese olması ya da komplike aile ilişkilerini saymazsak, evliliği standart bir tür ilişki olarak görüyorum. Evlilik, ev/lenmek deyince, bir insanla beraber yaşamaya gelelim. Biz eşimle zaten öncesinde 4 yıldır beraber yaşıyorduk. Kolay değil. 5 yıl sonunda hala değil. Çeşitli hizmetler için (ev temizliği, bahçe vb.) destek alsak bile değil. Kendisi çok dağınık olan ama her şeyin düzenli olmasını isteyen bir zat ile ev işleri organizasyonundan hiç haz etmeyen bir zat bir araya gelince başka türlüsü de mümkün olamaz zaten. Hal böyleyken sen başka şehirdeyken onun evde kaybettiği iç çamaşırından da -ne hikmetse- sen sorumlu olabiliyorsun. Bu tabi biraz da insanların işleri zorlaştırıp kolaylaştırmasıyla ilgili. Eşim kendisinin de kabul ettiği gibi "zor" bir insan. 

Eşim çok yoğun çalışan, genelde kendi gündemi olan, bireysel etkinlikler yapmayı seven (kitap okuma, spor, yoga vb.), aşırı sahiplenici ya da kıskanç olmayan; ama buna rağmen ihtiyaç duyduğum şeyleri, elinden geliyorsa hemen sunmaya çalışan bir insan. Bu sıklıkla hareket özgürlüğüm konusunda yardımcı olduğu anlamına geliyor, özellikle şehirler arasında. Bu da bana özgür hissettiriyor. Özellikle önceden olmayan imkanlara sahip olmanın getirdiği bir özgürlük ve konfor alanı sunuyor bana. Ama bir yandan da yalnız hissettiriyor. Çünkü çok meşgul ve ilgisiz. Bana göre ilgisiz. Onun bir ilişkiden beklediği ilgi düzeyine fazlasıyla sahip. Ama işte, herkesin farklı farklı düzeyleri var sonuçta :) Benim ilgim ya da ilgi beklentim ona göre onu "darlamak" olabiliyor.

Dün eşime "Evlilik sana nasıl hissettiriyor?" diye sorduğumda bana yan yan bakarak şu cevabı verdi: "Beni darladığın zamanlarda mı, normal zamanlarda mı?" 

Bazen evliliğime karşı ruh durumumda çok keskin ve yorucu iniş çıkışlar olabiliyor. Eşimi seviyorum. Onun da beni sevdiğini biliyorum. Aşkın ömrünün ortalama 2 yıl olduğunu, sonra sevgi, saygı, arkadaşlık, takım arkadaşlığı her ne denirse ona dönüştüğünü de biliyorum. Sadece zaman zaman o eski aşkı harlayabilmek istiyorum. Bunun yöntemleri de var ama emek-zaman gerektiriyor. Bunun içinse tek taraflı bir çaba harcamak beni yoruyor açıkçası. 

Ailelere gelince... Çoğu zaman işleri kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyorlar. Çocuklarının hayatına eskisi gibi müdahil olamayacakları gerçeğini kabullenmekte aşırı zorlanıyorlar. Bu ne yazık ki ülkemizde -ve dünyada- kronik olan anne-oğul arasındaki çarpık ilişkilerde sıklıkla gözlemleniyor. Boşanmış ya da eşini kaybetmiş annelerde oğullarına düşkünlük daha da aşırı bir boyutta oluyor. Kız çocuklar ise o mesafeyi daha iyi koruyabiliyor. Neyse ki birkaç yıllık bir bocalama ardından mesafe işini hallettik sanırım... 

Öte yandan ömrünün sonuna kadar aynı insanla birlikte olmak fikri beni zaman zaman korkutuyor ve boğuyor, ne yalan söyleyeyim. Ben insanların tek eşli olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta biz sosyal ve zihinsel olarak gelişkin hayvanlarız. Ve bu toplumsal organizasyon içinde kaos yaratmamanın yollarından biri de devletin en küçük birimi olan aile kurumu. Aile kurumunun ya da evlilik müessesesinin kendi içinde kimi zaman güvenli (ne yazık ki birçok kadın için güvensiz) bir baloncuk oluşturmasının getirdiği bir dokunulmazlık var. Toplumda, iş hayatında, bir otele girer çıkarken, sosyal ortamlarda insanların size tavırlarında bariz değişiklikler gözlemleyebiliyorsunuz. 

Dolayısıyla -çoğu zaman- taktığım yüzük bana bir konfor alanı oluşturuyor diyebilirim ama bu onun aynı zamanda bir tür tasma olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bir şey vermeden, bir şey alamazsın.  FMA eşit takas prensibi gibi. Evet, evlilik... Bireysel çıkarlarınıza uygun olduğu sürece sürdürülebilir bir takas...

Kısacası başımız göğe erdi. :)





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

İzmir Planlama Ajansı 2.0

Hayat çok enteresan. Seçim süreci birçok kişinin birçok planını değiştirdi. Benimki dahil. Mesela İZPA’dan ayrılıp başka bir ofise geçecektim. İzBB Başkan adayı değişince, o ofis kapandı. Ardından İZDOĞA’nın başkanı ve sistemi değişti. İZPA, EGEŞEHİR şirketine geçti. Şimdi baştan yapılanıyor.   Sonuçta evet, yine gittim, a ma İZPA’yı da yanımda götürerek .  Ben gittiğimde İZPA’da kalacak olanlar ise.. geride kaldı. Hayat çok enteresan. İzmir Planlama Ajansı, logosu ve bütün kurumsallığıyla yeni baştan oluşuyor ve içinde önemli bir pozisyon alacağım gibi görünüyor.  O halde, bekle beni İzmir Vizyon 2074 Ofisi!

Zaman

Zaman bütün yaraları sarıyor derler. Bütün yaraları sarmıyor belki, bazı şeyler akla geldikçe hala ufak rahatlatıcı küfürler çıkıveriyor ağızdan.. Ama o bazı şeyleri olduğu gibi görmek, aşmak ve kabullenmek için zamanın çok yararı oluyor gerçekten.  Geriye dönüp bakınca "Keşke," yerine daha çok "İyi ki," diyebiliyorsak bu büyük şans. Bir noktada bir şeyleri doğru yapmışız demek ki. Zamanı kayıp olarak değil, kazanç olarak görebilmek büyük şans.  Bizler, yıllar önce yine bu blogda yazmıştım , demir gibiyiz. Zaman, demiri eriten ateş, başımıza gelen olaylar ise incelikle onu şekillendiren çekiçler. Şimdi durduğumuz noktaya bakıp mutlu ve yeterli hissediyorsak, geçmişe bakıp iyi ki dememek için bir neden göremiyorum. Acı, hüzün, yorgunluk ve bazen aptallık derecesine varan körlüklerimiz bile bizi her geçen gün bilgeleştiren şeyler oluyor. Her şeye rağmen, iyi ki sevebilmişim. İyi ki hala sevebiliyorum. İyi ki, asla itiraf etmeyecek olsalar da, bugün kendi seçimleri son...