Ne çekti şu hayvanlar bizden ya... Ayılar, eşekler, inekler, hatta filler. Evet, İzmir'in meşhur fili bahtsız Bahadır'dan bahsediyorum. Fuar hayvanat bahçesinin eski maskotu, o cüssesine göre küçücük, mini minnacık, dikenli tellerle çevrili beton üzerinde, güneş altında, bizlere sergilenen Bahadır'ı. Çocuk aklımızla bile üzülürdük ona. Ulaşmak isterdik. Şimdi çocukları, torunları Sasalı Doğal Yaşam Parkı'nda daha "insani" koşullarda yaşıyorlar neyse ki. Ve her ne kadar çocukken birçok hayvanı bize tanıtmış olsa ve komik aynalarıyla eğlendirse de, hayvanat bahçesi kapatıldığı için mutluyum.
İnsan "üstünlükçülüğünü" en üst noktaya taşıyan hümanizm ve bunu takiben gelişen teknoloji eliyle doğa üzerinde daha çok tahakkümün önünü açan modernizm akımları, insan olmayan canlı dünyasını (hayvanlar, bitkiler, mikroorganizmalar vb.) çok tahrip etti. Hala da ediyor. Çok çektiler bizden. Şimdi şimdi yükselişe geçen hayvan hakları, vegan hareketler, çevre hareketleri, sürdürülebilirlik ve denge ihtiyacı bu konulara daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlıyor diyebiliriz. Ancak önümüzde daha çok yol var.
İnsan denen varlık, egosunu kenara koyup, bireysel olarak kendinin ya da kendi gibilerle oluşturduğu, en mikro düzeyi aile olan üst kurumlardan ötesini önemseyebilir mi gerçekten? İnsan denen varlık kendi türü içinde bile ırkçılık, mezhepçilik, cinsiyetçilik yapıyorken diğer canlı varlıkları düşünmeye gerçekten ne zaman sıra gelecek merak ediyorum?
Yıllar sonra yeniden Avatar'ı izlemiş ve paralelinde Ursula K. Le Guin'in "Dünyaya Orman Denir" kitabını okumuş olarak, insanlara, devadamlara baya kurulmuş durumdayım. Medeniyetler kurmak bir beceri, evet. Ama neye mal oluyor? Neyin gözden çıkarılabileceğine kim karar veriyor? Güç kimde? Güç ne? Kolektif bilinç sıçraması denen şey gerçekten gerçekleşebilir mi? İnsanmerkezci egemen dünya görüşü, ekomerkezci olabilir mi? Peki hem hayvansever olup hem de vegan olamamak ne kadar samimi?
Sorular... sorular...
Ev kedimize mesela, kendisinin avlamadığı, gerçek hayatta da asla avlayamayacağı inek ve tavuk eti yedirirken bunları hiç düşünüyor muyuz? Hayvanları severken türcülük mü yapıyoruz?
İnsanları severken ırkçılık yaptığımız gibi, hayvanları severken de türcülük yapıyoruz, evet.
Etiketleri, kategorileri, zihinsel çerçeveleri, cemiyetleri çok seviyoruz. Üstün egomuzla insanmerkezci piramidin en tepesinde, Tanrı'dan sonraki ikinci mertebeye yerleştirmişiz kendimizi. Tüm semavi dinler de bunu onaylamış. Biz de aptal çocuklar gibi dünya üzerinde tanrıcılık oynuyoruz.
Bakalım ne zaman büyüyeceğiz...
Yorumlar