Ana içeriğe atla

Seni Dert Etmeler

Bizi en çok inciten insanlar en unutamadıklarımız oluyor nedense. Mutlu olduğumuz an'da kalmayı beceremiyor; birkaç saat, en fazla birkaç gün içinde eski aşağı sarmalımıza geri dönüyoruz. Elbette tetikleyiciler de oluyor bunun için. Belki bir sokak, belki bir şarkı, belki komple bütün bir şehir... 

Bundan neredeyse 10 yıl önce "Rastlantıların ve geçiciliğin kalıcı bir büyüsü var, bir salgın gibi bulaşıcı, kanına karışıp hep seninle yaşayacak, son nefesine kadar..." diye yazmıştım bir şiirimde. Bunu kastediyordum. Rastlantılar, geçici de olsa insanlarla kurduğumuz her türlü ilişki, her temas, hele ki yakın temaslar... Enerjisel bir şey bu. Yer yer bizi çoğaltan, yer yer bizi dibe çeken bir enerji. Kanımıza karışan, bizden alan, bize veren, bizi başkalaştıran, bizi değiştiren...

Herakleitos'un dediği gibi "Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir." 

Lunaparktaki çarpışan arabalar gibiyiz. Her bir temas rotamızı değiştiriyor ancak hala direksiyon elimizde ve biraz sarsılsak da kahkaha atmaya devam edebiliyoruz. "Kendine gülebilen insan, gülebilecek pek çok şey bulabilir." demiş Stoacı Epiktetos. Ve ardından eklemiş; "Şanslı olan hayat bir sel gibidir. İnişleri çıkışları, çamuru, çağlayan bir sesi vardır ve hep akıştadır."  

Akışta olmak, terimini kullanan ilk filozof kendisi. Akışta olmak, an'da olmak sürekli bir farkındalık ve çaba gerektiriyor. İçinde bulunduğun durumun, kendinin ve yanındaki insanların kıymetini bilmek. Ne geçmişe takılmak, ne geleceğe dair olumsuz çıkarımlarda bulunmak. Sadece an'da olmak, bakmak ve görmek. O an ve o an'da yanında olan insan(lar) gelip gittikten sonra geriye dönüp nostaljide boğulmanın anlamsızlığını vurguluyor sık sık. Oysa mutluluk o an'da iken farkında olabilmekte. Bazen de geçmiş o kadar kanımıza karışmış ve bizi zehirlemiş oluyor ki, gözümüzün önündeki mutluluğu göremiyoruz. Ya da gördüğümüzde çok geç kalmış oluyoruz. 

Şu Stoa duasını çok anlamlı bulurum: "Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için kuvvet, değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve bu ikisini birbirinden ayırmak için akıl ver." 

Lütfen Tanrım, beni (bizi) duy. Sana ihtiyacım(ız) var. Yol'a güvenmek, bakmak, görmek ve direksiyondan elimizi çekmemek dışında ne yapabiliriz bilmiyorum. Sabırlı olmalıyız sanırım. Ve kendimize iyi gelen şeyleri yapmalıyız. Gezmek, yeni yerler keşfetmek, arkadaşlarımla sohbet etmek ve Stoacı filozofların aforizmalarını okumak bana şu ara iyi geliyor mesela. 

"Nereye gittiğini bilen insana, dünya yol verir." 

"Mutluluğa giden tek bir yol vardır; o da hakkında hiçbir şey yapamayacağımız olaylar için endişelenmemek." 

"Güneşin, ayın, yıldızların, yerin ve denizin tadını çıkaran kişi ne yalnızdır ne de çaresiz." - Epiktetos

Sevgiyle,



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

İzmir Planlama Ajansı 2.0

Hayat çok enteresan. Seçim süreci birçok kişinin birçok planını değiştirdi. Benimki dahil. Mesela İZPA’dan ayrılıp başka bir ofise geçecektim. İzBB Başkan adayı değişince, o ofis kapandı. Ardından İZDOĞA’nın başkanı ve sistemi değişti. İZPA, EGEŞEHİR şirketine geçti. Şimdi baştan yapılanıyor.   Sonuçta evet, yine gittim, a ma İZPA’yı da yanımda götürerek .  Ben gittiğimde İZPA’da kalacak olanlar ise.. geride kaldı. Hayat çok enteresan. İzmir Planlama Ajansı, logosu ve bütün kurumsallığıyla yeni baştan oluşuyor ve içinde önemli bir pozisyon alacağım gibi görünüyor.  O halde, bekle beni İzmir Vizyon 2074 Ofisi!

Zaman

Zaman bütün yaraları sarıyor derler. Bütün yaraları sarmıyor belki, bazı şeyler akla geldikçe hala ufak rahatlatıcı küfürler çıkıveriyor ağızdan.. Ama o bazı şeyleri olduğu gibi görmek, aşmak ve kabullenmek için zamanın çok yararı oluyor gerçekten.  Geriye dönüp bakınca "Keşke," yerine daha çok "İyi ki," diyebiliyorsak bu büyük şans. Bir noktada bir şeyleri doğru yapmışız demek ki. Zamanı kayıp olarak değil, kazanç olarak görebilmek büyük şans.  Bizler, yıllar önce yine bu blogda yazmıştım , demir gibiyiz. Zaman, demiri eriten ateş, başımıza gelen olaylar ise incelikle onu şekillendiren çekiçler. Şimdi durduğumuz noktaya bakıp mutlu ve yeterli hissediyorsak, geçmişe bakıp iyi ki dememek için bir neden göremiyorum. Acı, hüzün, yorgunluk ve bazen aptallık derecesine varan körlüklerimiz bile bizi her geçen gün bilgeleştiren şeyler oluyor. Her şeye rağmen, iyi ki sevebilmişim. İyi ki hala sevebiliyorum. İyi ki, asla itiraf etmeyecek olsalar da, bugün kendi seçimleri son...