Ana içeriğe atla

Karmik Yükler

Hissettiğimiz korku, endişe, suçluluk duygusu, yetersizlik, değersizlik ve sevgisizlik hislerinin ne kadarı gerçekten bize ait? 

DNA üzerinden nesiller boyu bilgi aktarıldığını biliyoruz. Peki spiritüel olarak da aktarılıyor olamaz mı? Bu yıl "aile dizimi" konusunda bilinçleniyor ve deneyimleniyorum. Aile dizimi biraz bununla ilgili. Atalarımızın travmalarını anlamak ve bu travmalarla bağ koparmak. Ancak muhtemelen artık atalarımıza travmalarını sorma ihtimalimiz yok. Halihazırda hayatta olan atalarımız ise birçok bilgiyi bizlerle paylaşmıyor. Ya da parça parça paylaşıyor. Geçiyor olduğum şu tuhaf dönem ve atalarımla ilgili öğrendiğim güncel şeyler beni hem şaşırtıyor hem de duygulandırıyor bugünlerde...

Anne karnı gibi bilinç öncesi dönemlerimize ait travmalarımız olduğu kadar, doğmadan önce ailemizin yaşamış olduğu travmalar ve korkular da bize aktarılıyor. Hayatlarımıza giren, dokunan, tuhaf bir bağlantı hissettiğimiz insanlar da -belki- benzer karmik yüklere sahip insanlar oluyor? Belki mıknatıs gibi birbirimize çekiliyoruz? Belki yeni bir sınav için, belki de şifalanmak için? Geçmişte çözülememiş meseleleri bu döngüde çözebilmek için? Çözebilirsek ne ala...

Kısacası kendimi bulmak için bir yola çıkmış gibi hissediyorum. Gözlemlemeye ve bilinçaltımı kazımaya devam ediyorum. Kimim ben? Kimiz biz? Olduğumuz kişinin, şeyin, ne kadarı kendimiziz? Cesaretle sormaya ve keşfetmeye devam edebilmek istiyorum.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..