Ana içeriğe atla

BAZEN ATEŞ DE PERVANEYİ SEVER


Pervane büyük aşkı ateş için ölür derler
Işığı sevmesidir tek suçu
Kendi kendine verilmiş bir ceza gibi
Belki de bir hediye
Ama ne hediye...
Derler ki bazen ateş de pervaneyi sever
İstemez onun incinmesini
Çok yaklaşmamasını söyler
Ama dinlemez pervane
Söz geçiremez kendine
Daha yakına, daha yakına gelir
Ölümüne
Aşkı aşk yapan da bu değil midir
Özlemek, kavuşamamak bir türlü
İçinde yaşamak bazı şeyleri
Gerçeklerden daha güzel kılmak
Bu değil midir ateşle pervanenin şarkısı
Ve evet...
Bazen ateş de pervaneyi sever
Istemez onun incinmesini
Ama dinlemez pervane
Her seferinde daha yakına, daha yakına gelir
Ve ateş anlar ki
Onu yakmamasının tek çaresi ısısını, ışığını azaltmaktır
Biraz
Birazcık daha
Ama dinlemez pervane
Söz geçiremez kendine
Ölümüne
Ve derler ki bazen ateş de pervaneyi sever
Istemez onun incinmesini
Ateş söner
Işık gider
Kapkaranlık oluverir pervanenin dünyası
Unutur bir zamanlar neyi sevdiğini
Ta ki biraz ötede başka bir ışık hüzmesi görene dek
Uçar gider
Ve derler ki
Bazen ateş de pervaneyi sever...

Dalya Hazar (8 Şubat 2007)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..