Ana içeriğe atla

BİR ADIM...


Bir saatim var beyaz sedeften
Tik takları hayatın kum saatinden dökülen
Göz açıp kapayıncaya kadar geçen
Zamanı yakalamakta hep benden bir adım...
Bir küpem var beyaz inciden
Teki kaybolmuş geçmişte bir gün
Denize düşmüş belki
Şimdi bir deniz kızının incisi
Güzelliği yakalamakta hep benden bir adım...
Deniz kızının duvağı
Beyaz simli bir balık ağı
Şarkısı da dalgaların en hüzünlüsünden
Dile getirmekte hep benden bir adım...
Bir kedim var pamuk beyazı
Nil yeşili gözleri
Sen söylemeden anlayan
Kalbindeki sızıyı bir mırıltıyla hafifletiveren
Hissetmekte hep benden bir adım...
Bir beyaz kağıdım var
Köşeleri gümüş yaldızlı
Bir gün birine bir mektup yazmamı bekleyen
Sabretmekte hep benden bir adım...
Beyaz tenli, pembe yanaklı bir bebeğim var
Bezden
Koca tahta sandığın en köşesinde sıkışmış
Karanlıktan sıkılmış
Gün gelir de yine onu koynuma alırım uyurken
Ümit etmekte hep benden bir adım...
Biri var çok uzaklarda
Hani yanıbaşındayken bile Kaf dağının ardında
Ancak Zümrüt-ü Anka’nın sırtında uçup kavuşabileceğin
İzini sürerken onunla birlikte yanıp kül olabileceğin
Sevmekte hep benden bir adım...

Dalya Hazar (8 Şubat 2007)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...