Hayranlık duyduğum bir sanatçı. Yetenekli, sıradışı ve aşık bir kadın: Camille Claudel. Hakkında yazmak istedim. Öncelikle bilgilendirmek için biraz Vikipedi'den yardım alacağım:
Çocukluğunda taş ve çamur gibi malzemelerle ilgilenmeye başlayan Camille, Académie Colarossi'de heykeltraş Alfred Boucher ile çalışmaya başladı. (O dönemde École des Beaux-Arts'ta (Paris Güzel Sanatlar Akademisi) (kadınların eğitim görmesi mümkün değildi.) 1882'de Claudel, çoğu İngiliz olan ve aralarında Jessie Lipscomb'un da bulunduğu bir grup genç kadınla bir atölye kiraladı. 1883'te, bu gruba heykel eğitimi veren Auguste Rodin'le tanıştı. 1884'te Rodin'in atölyesinde çalışmaya başladı ve onun ilham kaynağı, modeli, arkadaşı ve giderek sevgilisi oldu ancak hiçbir zaman Rodin'le birlikte yaşamadı. Claudel'in eserlerinin gelişimi büyük ölçüde Rodin'e bağlansa da, sanat yeteneğinin kişiselliğini vurgulayan sanat tarihçileri çoğunluktadır. Yazar ve sanat eleştirmeni Octave Mirbeau onun bir dâhi olduğunu söyler. İlk işlerinde Rodin'in etkisi görülür ancak özellikle ünlü heykeli Bronze Waltz (1893) bunun dışında değerlendirilir.
1905 yılından itibaren Claudel'de akıl hastalığı baş gösterdi. Heykellerinin birçoğunu kırdı, paranoya belirtileri göstermeye başladı. Rodin'i, fikirlerini çalmakla ve öldürmeyi planlamakla suçladı.
(Yani, bu o dönem sanat camiasında dışarı lanse edilen şeklidir.) Oysa ki gerçeğin bundan farklı olduğu söylenmektedir. Rodin'in gerçekten Camille'in fikirlerini çaldığı, hatta birçok heykelini bizzat bu olağanüstü yetenekli kadına yaptırttığı bilinmektedir. Sanıyorum ki Camille, sanatçılığın getirdiği aşırı duygusallıktan, anlaşılmamaktan, fikirlerinin çalınmasından, hırsızlıkla suçlanmasından ve sevdiği adam tarafından ihanete uğramasından ötürü psikolojik sorunlar yaşamış ve akıl hastanesine kapatılarak "diskalifiye edilmiştir". Bilindiği gibi delilik ve dâhilik arasında çok ince bir çizgi vardır. Bunun ötesinde, kadın olmanın ve daha da cüret göstererek erkek egemen sanat camiasında bir kadın sanatçı olmanın cezasını çekmiştir. Onun hayat hikayesi beni hep etkiler.
Camille Claudel, 30 yıl akıl hastanesinde kaldıktan sonra 19 Ekim 1943'te öldü. Yaklaşık 90 adet heykelini, eskizlerini ve çizimlerini yok etmiştir.
"Bir avuç toprağı yoğurmayı bile bilmeyenler.
Duygusuz yavan insanlar.
Bu benim ruhum en kutsal varlığım...
Bunlar çalışma saatleri. Ruhumun yandığı saatler.
Siz yiyip içerken, dalga geçerken, oburca tıkınırken, ben heykelimle yalnızdım..
Ve yavaş yavaş akan benim hayatımdı..
Bu toprağın derinliklerine kanımı akıtıyordum..."
Duygusuz yavan insanlar.
Bu benim ruhum en kutsal varlığım...
Bunlar çalışma saatleri. Ruhumun yandığı saatler.
Siz yiyip içerken, dalga geçerken, oburca tıkınırken, ben heykelimle yalnızdım..
Ve yavaş yavaş akan benim hayatımdı..
Bu toprağın derinliklerine kanımı akıtıyordum..."
(Camille Claudel)
Adına 1988 yılında bir film yapılmış ve iki dalda Oscar ödülü kazanmıştır. Filmde Camille rolünü Isabelle Adjani, Rodin'i ise Gérard Depardieu oynamıştır. İzlemenizi tavsiye ederim. Camille'in fotoğrafına her bakışımda, anlaşılmamanın ve ihanetin hayal kırıklığını görüyorum. Sanki benim de kalbim onunla birlikte inciniyor. Kaybolup gitmiş değerli bir hayat onunki. Dâhi bir kadının yerinin akıl hastanesi olduğunu söyleyen bir dünyada yaşadığımı hatırlatıyor. Öfkeyle doluyorum. Ve bu kadına saygı duyuyorum. Adını ve eserlerini saygıyla anıyorum.
Yorumlar