Ana içeriğe atla

Oyunlar

Öztor sitesi demek benim çocukluğum demek. Her yaz teyzemleri ziyarete geldiğimde, Kozyatağı'nın orta yerindeki bu dev sitenin (yani o zamanlar bana öyle gelirdi), keşfedilecek, kaybolunacak birçok yer barındıran orman misali kocaman bahçesine dalardım. Dev ağaçlar, tahta kameriyeler, gece saklambacın ideal saklanma yerlerinden biri olan, kameriye altındaki boş havuz, bina girişleri altındaki boşluklar.. girmediğimiz delik kalmazdı! :) Bugün Öztor sitesi de, çocuk olmak da burnumda tüttü. Çocukluğun o tasasız vurdumduymazlığını özledim. Ne kadar dolaysız iletişim kurulurdu bir kere! Hiçbir şey hesaplanmazdı bir başka çocuğu oyuna çağırırken. Maksat oyun arkadaşı olsun. Rengi, ırkı, statüsü mevzu olmazdı hiç. Yeterince hızlı, çevik ve sessizse tamamdır. Ah, yalnızca, bir defaya mahsus, site çapında bir 'Hayvanları Koruma Derneği' kurduğumuz zaman çocuklara 'ağaca tırmanabilme' meziyetini şart koşmuştum o kadar. Kedileri ağaçtan kurtaramayan dernek üyesi olmazdı, di mi ama? Dernek parolamızı da hatırlıyorum! "Bir elin nesi var, iki elin sesi var!" :) Kapıcının kızı mesela, en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Bugün buradaki sitenin yönetim kurulu konuşurken duydum: "Bir daha yaza girerken köfte partisi yapmayacağız. Bir sürü kendini bilmez var; başkalarının lokmalarını sayan, kapıcıların partiye gelmiş olmasına laf söyleyen bir sürü saygısız.." Onlar öyle konuşurlarken geldi aklıma kapıcının kızı ve birden zamanda yolculuk yapıp kendimi dev çamın gövdesine yaslanmış on'a kadar sayarken buldum. Neydi adı kızın hatırlamıyorum? Çocukken çok mühim değildi, şimdiki büyüklerin mühim saydığı şeyler. Sadece yazdan yaza geliyor olmama rağmen giderken çocuklara şöyle bir el sallardım: "Görüşürüz." Ve görüşürdük, bir sene sonra, kaldığımız yerden.. İsimler, tarihler, zaman, her şey gereksiz birer ayrıntıydı. Sadece o an orada ve o oyunda olmak vardı. Hala birkaç arkadaşım var o zamanlardan iletişimi sürdürdüğüm. Ama birçoğu bir sis bulutunun arkasında. Sadece varlıklarından eminim, diğer her şey bulanık. İlk aşkım mesela.. Elini tutunca heyecanlandığım ilk erkek. Ben bir fare görüp de çığlığı basınca; "Bağırmasaydın! Yakalayacaktım ben şimdi onu!" diye kızıp, cesaret örneği sergileyerek kalbimi hoplatan ilk küçük adam! :) 7 yaşında bir kız bir erkekten daha ne bekler ki.. Onu farelerden koruyacak kadar cesur olsun yeter. Bir de zeki ve çevik bir oyun arkadaşı olsun. Hep aynı tarafta olalım ve hep kazanalım! :) İşte o benim için öyleydi. Ne adını, ne cismini, ne de bir gün üzerinde gördüğüm formanın üç büyüklerden hangisine ait olduğunu.. Hiç birini hatırlamıyorum. Ama o vardı ve gerçekti. Öztor sitesinden taşındıkları güne kadar her yaz gelişimi beklerdi. Daha sonra nereye gitti, ne oldu; şimdi nerede ve ne yapıyordur, diye düşünmüyor değilim bazen :) Bugünkü farkındalığımızla çocukluğumuza geri dönebilsek, hayatlarımızın akışı nasıl da değişirdi diye düşünüyorum. Mesela ben şahsen öyle çabucak büyümek istemezdim. Koltukta kaykılıp, ayaklarımı sallandırmaz, "Ne olur hemen uzasınlar da yere değsinler" diye dua etmezdim. En keyifli dakikalar kucakta taşındığın dakikalarmış meğer. Oh, ne ala dünya! Büyüyünce matah bir şey olunur sanırdım. En fazla ne olunur bilmiyorum. Hala kendi potansiyelimizi tam olarak bilemiyoruz. En azından şu Kartal-Tuzla sahilinde mangal yaparken, sırtı denize, yüzü yola dönük oturan; araba manzaralı, hayalsiz insanlardan olmayalım da.. Gerisi teferruat. Kısacası.. bir gün yolum Kozyatağı'na düştüğünde uğrayacağım Öztor'a. Hatta oradaki arkadaşlarımı arayacağım. Belki kaldığımız yerden devam ederiz, kim bilir, saklambaç oynamaya? Belki o çıkar kameriyenin köprüsü altında gizlenirken yine karşıma?.. 

Dalya 02/06/2011

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

İzmir Planlama Ajansı 2.0

Hayat çok enteresan. Seçim süreci birçok kişinin birçok planını değiştirdi. Benimki dahil. Mesela İZPA’dan ayrılıp başka bir ofise geçecektim. İzBB Başkan adayı değişince, o ofis kapandı. Ardından İZDOĞA’nın başkanı ve sistemi değişti. İZPA, EGEŞEHİR şirketine geçti. Şimdi baştan yapılanıyor.   Sonuçta evet, yine gittim, a ma İZPA’yı da yanımda götürerek .  Ben gittiğimde İZPA’da kalacak olanlar ise.. geride kaldı. Hayat çok enteresan. İzmir Planlama Ajansı, logosu ve bütün kurumsallığıyla yeni baştan oluşuyor ve içinde önemli bir pozisyon alacağım gibi görünüyor.  O halde, bekle beni İzmir Vizyon 2074 Ofisi!

Zaman

Zaman bütün yaraları sarıyor derler. Bütün yaraları sarmıyor belki, bazı şeyler akla geldikçe hala ufak rahatlatıcı küfürler çıkıveriyor ağızdan.. Ama o bazı şeyleri olduğu gibi görmek, aşmak ve kabullenmek için zamanın çok yararı oluyor gerçekten.  Geriye dönüp bakınca "Keşke," yerine daha çok "İyi ki," diyebiliyorsak bu büyük şans. Bir noktada bir şeyleri doğru yapmışız demek ki. Zamanı kayıp olarak değil, kazanç olarak görebilmek büyük şans.  Bizler, yıllar önce yine bu blogda yazmıştım , demir gibiyiz. Zaman, demiri eriten ateş, başımıza gelen olaylar ise incelikle onu şekillendiren çekiçler. Şimdi durduğumuz noktaya bakıp mutlu ve yeterli hissediyorsak, geçmişe bakıp iyi ki dememek için bir neden göremiyorum. Acı, hüzün, yorgunluk ve bazen aptallık derecesine varan körlüklerimiz bile bizi her geçen gün bilgeleştiren şeyler oluyor. Her şeye rağmen, iyi ki sevebilmişim. İyi ki hala sevebiliyorum. İyi ki, asla itiraf etmeyecek olsalar da, bugün kendi seçimleri son...