Favori romantik-felsefik film serim Gündoğumundan Önce (Before Sunrise) ve Günbatımından Önce (Before Sunset) ardından bir 9 yıl daha geçmiş halde buluyoruz Jesse ve Celine'i. Bu sefer yüreğimize indirdiler desem yeridir. En gerçekçi film buydu. Güzel bir aşk hikayesi onlarınki, hayatın içinden, olası ama süprizli. Bu son filmde artık 40lı yaşlarındaki ikili, ilişkilerini ciddi bir süzgeçten geçirirken bize de kendi ilişkilerimizi sorgulatıyorlar. Farkediyoruz ki aslında hemen hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz. Bencil insan özümüz, tahammülsüzlüğümüz, aldanmalarımız ve aldatmalarımızla, sevgimizin yenip yenemeyeceğini bilemediğimiz tüm şeytanlarımızla işte buradayız. Filmin sonunda ruh halinize göre sevgilinizle kavga da edebilirsiniz, her şeyi unutup baştan da başlayabilirsiniz.
Soru: Neden ilişkiler baştaki heyecanı kaybetmeye mahkumdur?
Bir gün gelir onu eskisi gibi özlemediğinizi fark edersiniz. Hep o gün gelir ama. Her saat duymak istediğiniz o sesi yalnızca geceleri o da artık vazifeymiş gibi duyduğunuzu fark edersiniz. Ansızın sorarsınız ona kendi düşüncelerinizin yankısını; "Eskiden beni özlediğini, sevdiğini daha çok söylerdin?" Bir yakınma, geçmişe özlemdir bu. Cevap gelir, "Zamanla düzelir." Coşkunun melodisinden arınmış, tekdüze bir sestir bu. O da sizi özlememiştir ve zamanla düzelmeyeceğini bilirsiniz. Aşamalar vardır hayatta. Bence ayrılık da tek bir veda sözcüğü değil, uzun bir aşamadır. Git gide, adım adım uzaklaşmaktır. "İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!" der Şükrü Erbaş. Öyle. Paylaşacak bir şeyiniz kalmayınca; dünyaya başka pencerelerden baktığınızı, empati kuramadığınızı ve tahammül edemediğinizi anlayınca, elinizdeki alet edevat kutusunu bırakır ve kalın duvarlarda başka pencereler açmaya çalışmaktan vazgeçersiniz. Aklının içine giremediğiniz bir insanın kalbinde olup olmamanız artık bir teferruattır. Öncelikle size ters gelen bir tavır veya söz karşısında boşvermekle başlar bu. Güler geçer ve konuyu değiştirirsiniz. Her konuda ateşli bir tartışmaya girmeye müsait mizacınız size şaşırarak bakar. Ancak siz omuz silkersiniz çünkü geriye kalan değerli zamanınızı tartışarak geçirmek istemezsiniz. "Susmuş bir kadın için bitmişsiniz demektir" diyenler haklıdır. Artık an meselesidir noktayı koymak.
Neyse ki Celine susmuş bir kadın değildi. Aksine susmak bilmiyor, Jesse'yi çileden çıkarıyordu. Her kadının biraz olduğu gibi çatlak, bağımsızlığına düşkün ve baskın bir karakter. Geri adım atmayacak gibi görünürken karşısındaki insanın sabrı ve anlayışıyla o adımı atabilecek bir kadın. Kadın işte. Tüm hormonları ve karmakarışıklığıyla.
Celine öfkenin sağlıklı bir duygu olduğuna inanıp, öfkelenmeyi teşvik ederken; Jesse huzurlu olmayı tercih ediyor. Bazı konularda kızsam da bu filmde kendimi Jesse'ye daha yakın hissettim. Ama bir yandan da bir kadın olarak Celine'i anlayabiliyorum.
Ne olursa olsun gerçek sevgi, öfkeden güçlü bir duygu. Öyle olmalı. Olsun lütfen.
Soru: Neden ilişkiler baştaki heyecanı kaybetmeye mahkumdur?
Bir gün gelir onu eskisi gibi özlemediğinizi fark edersiniz. Hep o gün gelir ama. Her saat duymak istediğiniz o sesi yalnızca geceleri o da artık vazifeymiş gibi duyduğunuzu fark edersiniz. Ansızın sorarsınız ona kendi düşüncelerinizin yankısını; "Eskiden beni özlediğini, sevdiğini daha çok söylerdin?" Bir yakınma, geçmişe özlemdir bu. Cevap gelir, "Zamanla düzelir." Coşkunun melodisinden arınmış, tekdüze bir sestir bu. O da sizi özlememiştir ve zamanla düzelmeyeceğini bilirsiniz. Aşamalar vardır hayatta. Bence ayrılık da tek bir veda sözcüğü değil, uzun bir aşamadır. Git gide, adım adım uzaklaşmaktır. "İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!" der Şükrü Erbaş. Öyle. Paylaşacak bir şeyiniz kalmayınca; dünyaya başka pencerelerden baktığınızı, empati kuramadığınızı ve tahammül edemediğinizi anlayınca, elinizdeki alet edevat kutusunu bırakır ve kalın duvarlarda başka pencereler açmaya çalışmaktan vazgeçersiniz. Aklının içine giremediğiniz bir insanın kalbinde olup olmamanız artık bir teferruattır. Öncelikle size ters gelen bir tavır veya söz karşısında boşvermekle başlar bu. Güler geçer ve konuyu değiştirirsiniz. Her konuda ateşli bir tartışmaya girmeye müsait mizacınız size şaşırarak bakar. Ancak siz omuz silkersiniz çünkü geriye kalan değerli zamanınızı tartışarak geçirmek istemezsiniz. "Susmuş bir kadın için bitmişsiniz demektir" diyenler haklıdır. Artık an meselesidir noktayı koymak.
Neyse ki Celine susmuş bir kadın değildi. Aksine susmak bilmiyor, Jesse'yi çileden çıkarıyordu. Her kadının biraz olduğu gibi çatlak, bağımsızlığına düşkün ve baskın bir karakter. Geri adım atmayacak gibi görünürken karşısındaki insanın sabrı ve anlayışıyla o adımı atabilecek bir kadın. Kadın işte. Tüm hormonları ve karmakarışıklığıyla.
Celine öfkenin sağlıklı bir duygu olduğuna inanıp, öfkelenmeyi teşvik ederken; Jesse huzurlu olmayı tercih ediyor. Bazı konularda kızsam da bu filmde kendimi Jesse'ye daha yakın hissettim. Ama bir yandan da bir kadın olarak Celine'i anlayabiliyorum.
Ne olursa olsun gerçek sevgi, öfkeden güçlü bir duygu. Öyle olmalı. Olsun lütfen.
Yorumlar
Gerçekten harika yorum olmuş..seni kutlarım canım kızım...güzel yazılara devam...sevgiler.