Ana içeriğe atla

Ateş

Ateş yanmakta olan odunlarla değil, yeni yanmaya başlayan odunlarla yanar. Hep yakacak yeni odunlar bulan ateş, yükseliş içindedir, yalnızca eski -yanan- odunları olan ateş, inişe geçer. 
Yanamayan odun, tüter.
Ateşin, bazen, yalnızca tüter; yanamamaktadır.
Dikkat etmen gereken, ateşe yan yana ve üst üste koyduğun odunların birbirine olabildiği kadar yakın olmaları, ama hiçbir zaman bitişik ve binişik olmamalarıdır. 
Ateşi yakan, ısı olduğu kadar, havadır.
Belki daha da çok.
Ateşin bir kez yanmaya başlayınca senin denetiminden çıkar gibi olur. Ama unutmamalısın ki, kendi haline bırakılan ateş, gerçi, koşullar uygunsa harlar; ama kısa zamanda yakabileceklerini yakarak tükenme sürecine girer. Ateşin ilk niteliği yayılmaksa, son niteliği de tükenmektir.
Bu yüzden, ateşini beslemen gerekir. Tam zamanında, tam yerinde, yeni yanacak odunlar koyman, belirli bir yanı tükenmeye yüz tutmuş odunları birbirlerine göre çevirmen, yanamayarak tütmeye başlamış odunları yanabilecekleri bir konuma getirmen - bir sürü düzenleme, ayarlama...
Ateşini kendi haline bırakamazsın. 
Bırakırsan tükenip, söner. 
Ateşinden sorumlusun.

- Oruç Aruoba, Yakın

Yorumlar

Nikko dedi ki…
Avatar'da da en güçlü ama en kontrolü zor element ateş elementi olarak anlatılır. O yüzden ateşte ustalaşmak Ang'in en zorlandığı element olmuştu. Hayatın başlatıcısı ateş elementidir; ondanustalasirsak hayatta da ustalasiriz. Aşkta da tabi:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..