Ana içeriğe atla

Taşınmanın Tarif Edilemeyen Hüznü

Hep bir vuslat habercisi gibi coşkuyla eve döneceğimi düşünmüştüm. Buraya geldiğimden beri, 4 yıldır aslında bugünü bekliyordum. Bugün gelsin diye A, B ve C planları geliştirmiştim. İlk iki plan başarısızlığa uğradı ancak sonuncusu beklediğimden de hızlı bir biçimde gerçekleşti. Sanki bunca zaman olmayı bekliyormuş, hep böyle olması gerekiyormuş gibi. Sanki dün ve bugün arasındaki her şey ve herkes geçici rollere sahipmiş ve zamanı doldurmuşlar ve uzun, upuzun bir pause tuşuna basılmış gibi. Elbette hayat durmadı, aksine doludizgin aktı ve çok şey oldu bu 4 yılda. Ama geri dönüp bakınca, yıllar o kadar hızlı geçmiş görünüyor ki...

Eve dönüyorum. Fakat bendeki o coşku gitti. Çünkü zaman heyecan dahil her şeyin üstünü örtüyor. Bazı şeylerden vazgeçmeden İzmir'e geri taşınma olanağı doğmadı kısacası. Yapmam dediklerimi yapmadan, kendimi değiştirmeden, yargılarımdan arınmadan (hala deniyorum), bunca yıl emek verdiğim işimden ayrılmadan, rotamı aniden kırmadan, bazı şeyleri yıkmadan eve dönüş yolu açılmadı bana.

Şimdi burada, bana 4 yıldır yuva olan apartta eşyalarım toplanmışken bir hüzün çöktü üzerime. Biraz yalnız ve hayal kırıklığına uğramış hissediyorum. Başka türlü olacağını düşünmüştüm. 

Ama biliyorum, bu duygular geçecek ve yeni başlangıçların baş döndürücü hızı geçmişi unutturacak. Sadece... bu asla unutmayı hayal etmediğim bir geçmişti. Onun yasını tutuyorum, sanırım. Hepimiz kendi zorluklarımızla baş etmeye çalışıyoruz. Bir arkadaşım söylemişti evi toplamanın duygusal olarak zorlayıcı olacağını. Haklıymış. 

Bazen en iyi arkadaşımı kaybetmiş gibi hissediyorum. 9 yıl boyunca en iyi arkadaşım olan insanı. Aklıma bir şey geldiğinde ya da heyecan verici bir şey gördüğümde ilk paylaşmak istediğim insanı. Bu süreçte yanımda olacağını hayal ettiğim insanı. Sanırım kaybettim. O da beni kaybetti. Ve bazen (iyi ki) unutsam da, hala bu kaybın yasını tutuyorum.

Bitişler ve ayrılışlar hüzünlü olduğu kadar, başlangıçlar ve kavuşmalar da heyecanlı ve coşku dolu. Ve ikisi eş zamanlı gerçekleşiyor sıklıkla. 

Hayatımda yeni bir sayfa açılıyor.

Hüzünlüyüm, heyecanlıyım, umutluyum...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İki Minik Kentli

Önemli bir kişi olmak!  Önemli ve değerli olduğumuzu ne sıklıkla düşünüyoruz? Düşünüyor muyuz? Emek verdiğimiz şeylerin karşılığını nasıl ve ne şekilde alıyoruz? Alabiliyor muyuz? İnsanlar bizim hakkımızda ne düşünüyor? Bizden razılar mı? Peki biz kendimizden razı mıyız? Özdeğer duygumuz nasıl?  Geçtiğimiz üç gün MBB'nin düzenlediği MARUF25 (Marmara Urban Forum) kongresindeydim. Çok büyük, belli ki çok zor ve detaylı bir organizasyon yapmışlar. Havaalanından beni bir araçla alıp Haliç Kongre Merkezi yakınındaki otelimize bıraktılar. Havaalanında MARUF görevlisiyle ve beni götürecek şoförle biraz sohbet ettim. Sonra İstanbul'un iki yakası arasındaki 48 dakikalık yolculuğumda pencereden dışarıyı seyrettim. Köprüden geçerken yine hayran hayran boğaza baktım. İstanbul'dan neden ayrıldığımı hatırladım: köprüden geçerken bu şehre hayran olmaya devam edebilmek için... Aklımdan atölye ve panel için yapacaklarımı, onlar haricinde katılacağım etkinlikleri ve bir yandan İzmir'de d...

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..