Ana içeriğe atla

Frekans

Frekansı yüksek insanlar, yani yüksek titreşime sahip insanlar, yüksek sezgileri olan, empati yapabilen, duyarlı, yargısız ve koşulsuzca sevebilen insanlar olarak tarif ediliyor. Rağmen sevebilen insanlar yani. Frekansın yüksek olması, kişinin enerjisinin (vibe'ının, titreşiminin) yüksek olması demek. "Good vibes only" diye boşuna demiyoruz. İnsanlar arasında frekansın tutması ve tutmaması diye bir şey var. Aynı frekansta ya da enerji düzeyinde yaşamıyorsanız kesinlikle karşılıklı tahammül azalıyor. Özel ilişki, arkadaşlık ilişkisi, aile ilişkisi fark etmiyor. Dönem dönem aynı/benzer frekanslara sahip insanlara çekiliyoruz, sonra enerji düzeyleri değişime uğruyor. Bazısı enerjisini arttırırken, bazısı azaltıyor ve kişiler birbirini duymamaya, anlamamaya, birbirlerini yormaya, tahammül edememeye başlıyor. Hatta birlikte bulunduğunuz mekanın enerjisi bile düşmeye ve sizi zorlamaya başlıyor. Ne kadar adaçayı tütsüsü yaksanız da işe yaramıyor. İşte o noktada çalıyor ayrılık çanları. 

Sanırım yapmamız gereken tek şey frekansımızı olabildiğince yüksek tutmak ve benzer frekansta insanları hayatımıza çekmek. Bize ayak uyduramayanlara da öğretileri için teşekkür edip kendi yolumuza gitmek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...