Ana içeriğe atla

Frekans

Frekansı yüksek insanlar, yani yüksek titreşime sahip insanlar, yüksek sezgileri olan, empati yapabilen, duyarlı, yargısız ve koşulsuzca sevebilen insanlar olarak tarif ediliyor. Rağmen sevebilen insanlar yani. Frekansın yüksek olması, kişinin enerjisinin (vibe'ının, titreşiminin) yüksek olması demek. "Good vibes only" diye boşuna demiyoruz. İnsanlar arasında frekansın tutması ve tutmaması diye bir şey var. Aynı frekansta ya da enerji düzeyinde yaşamıyorsanız kesinlikle karşılıklı tahammül azalıyor. Özel ilişki, arkadaşlık ilişkisi, aile ilişkisi fark etmiyor. Dönem dönem aynı/benzer frekanslara sahip insanlara çekiliyoruz, sonra enerji düzeyleri değişime uğruyor. Bazısı enerjisini arttırırken, bazısı azaltıyor ve kişiler birbirini duymamaya, anlamamaya, birbirlerini yormaya, tahammül edememeye başlıyor. Hatta birlikte bulunduğunuz mekanın enerjisi bile düşmeye ve sizi zorlamaya başlıyor. Ne kadar adaçayı tütsüsü yaksanız da işe yaramıyor. İşte o noktada çalıyor ayrılık çanları. 

Sanırım yapmamız gereken tek şey frekansımızı olabildiğince yüksek tutmak ve benzer frekansta insanları hayatımıza çekmek. Bize ayak uyduramayanlara da öğretileri için teşekkür edip kendi yolumuza gitmek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

İzmir Planlama Ajansı 2.0

Hayat çok enteresan. Seçim süreci birçok kişinin birçok planını değiştirdi. Benimki dahil. Mesela İZPA’dan ayrılıp başka bir ofise geçecektim. İzBB Başkan adayı değişince, o ofis kapandı. Ardından İZDOĞA’nın başkanı ve sistemi değişti. İZPA, EGEŞEHİR şirketine geçti. Şimdi baştan yapılanıyor.   Sonuçta evet, yine gittim, a ma İZPA’yı da yanımda götürerek .  Ben gittiğimde İZPA’da kalacak olanlar ise.. geride kaldı. Hayat çok enteresan. İzmir Planlama Ajansı, logosu ve bütün kurumsallığıyla yeni baştan oluşuyor ve içinde önemli bir pozisyon alacağım gibi görünüyor.  O halde, bekle beni İzmir Vizyon 2074 Ofisi!

Zaman

Zaman bütün yaraları sarıyor derler. Bütün yaraları sarmıyor belki, bazı şeyler akla geldikçe hala ufak rahatlatıcı küfürler çıkıveriyor ağızdan.. Ama o bazı şeyleri olduğu gibi görmek, aşmak ve kabullenmek için zamanın çok yararı oluyor gerçekten.  Geriye dönüp bakınca "Keşke," yerine daha çok "İyi ki," diyebiliyorsak bu büyük şans. Bir noktada bir şeyleri doğru yapmışız demek ki. Zamanı kayıp olarak değil, kazanç olarak görebilmek büyük şans.  Bizler, yıllar önce yine bu blogda yazmıştım , demir gibiyiz. Zaman, demiri eriten ateş, başımıza gelen olaylar ise incelikle onu şekillendiren çekiçler. Şimdi durduğumuz noktaya bakıp mutlu ve yeterli hissediyorsak, geçmişe bakıp iyi ki dememek için bir neden göremiyorum. Acı, hüzün, yorgunluk ve bazen aptallık derecesine varan körlüklerimiz bile bizi her geçen gün bilgeleştiren şeyler oluyor. Her şeye rağmen, iyi ki sevebilmişim. İyi ki hala sevebiliyorum. İyi ki, asla itiraf etmeyecek olsalar da, bugün kendi seçimleri son...