Isn't it rich, are we a pair / Me here at last on the ground / You in mid-air / Send in the clowns / Isn't it bliss, don't you approve / One who keeps tearing around / One who can't move / Where are the clowns / Send in the clowns / Just when I'd stopped opening doors / Finally knowing the one that I wanted was yours / Making my entrance again with my usual flair / Sure of my lines / No one is there / Don't you love a farce / My fault I fear / I thought that you'd want what I want / Sorry my dear! / But where are the clowns / There ought to be clowns / Don't bother, they're here / Isn't it rich, isn't it queer / Losing my timing this late in my career / And where are the clowns / Quick send in the clowns / Well, may be next year..
Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...
Yorumlar