Ana içeriğe atla

Baylan (1923'ten beri...)


Çikolata.
Hayatın en büyük güzelliklerinden biri bana göre! :)
Ve bugün fena, çok fena bir yer keşfettim! Kadıköy Baylan Pastanesi...
Nasıl anlatsam.. hangi ürününden bahsetsem ki.. Kup Griye ve Makaronlar.. Bugün denediklerim bunlardı. Kup Griye başlıbaşına bir efsane. Aslında eskiden likör de katıyorlarmış artık onu kaldırmışlar ama yine de çok güzel. Makaronlar, minicik, ama bir ısırık bile nefesinizi kesmeye yeter! Bakın, nefesinizi kesmek diyorum! Ben daha önce hiçbir şeyi nefesim kesilerek yememiştim. "Çikolata" filminde gibi hissettim resmen. Bay Harry ile tanıştık, pastanenin sahibi. O kadar kibar bir beyefendi ki makaronları bize ikram etti. Kahve, frambuaz, portakal, çikolata, bu minik mucizelerden denediklerim bunlardı ve hepsine ayrı ayrı hayran kaldım.
Hiçbir şeyi abartarak anlatmayı sevmem. Bu yüzden abarttığımı düşünmeyin. İstanbul'daysanız, hele hele Anadolu yakasındaysanız, Kadıköy Baylan Pastanesi'ne gitmek zorundasınız! O kadar.
"Bu tadı bilmeden insanlar nasıl yaşayabiliyorlar?" dedirtiyor insana! Bütün ürünler kendi üretimleri. Avrupada pastacılık eğitimi alan Bay Harry gerçek bir sanatçı.. Pastanenin ise 87 yıllık bir geçmişi var. Ayrıca birçok şair ve yazara da ilham vermiş; hatta bir edebiyat dönemine ismini vermiş bir yer: Baylan Dönemi. Orada yazdıklarını web sitesinde okuyabilirsiniz.
Bence inceleyin :) 
Daha denenecek çok şey var. Ben (tabiki çok sık olmamakla birlikte) bu pastanenin müdavimi olmaya adayım! :) Burada açıklıyorum!
Güzel şeyler yapan güzel insanları tanımak muhteşem bir şey.. Orada otururken yıllar yıllar öncesinin gençlerinin neden pastanelerde buluştuğunu çok daha iyi anladım. Bundan daha güzel, daha elit bir mekan bulunur mu hiç?

Şimdiden hepinize afiyet olsun.. :)

Dalya 14/05/2011


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..