Ana içeriğe atla

Çay dibi tortusu

Bazen ne kadar çabalarsanız çabalayın sonunda kendinizi, vazgeçmiş, kabullenmiş bir halde, oturmuş sıcak bir çay içerken ve çay dibindeki tortuları izlerken bulursunuz. Hele dışarısı yağmurlu ve soğuksa, ve siz sıcacık bir odadaysanız kedi gibi mırıl mırıl ve mutlu olabilirsiniz, hayal kırıklığına uğramış olsanız bile. Bazen yel değirmenlerine Don Kişot'vari bir edayla atılırsınız ancak baştan sonucun değişmeyeceğini de bilirsiniz. Yine de bir umut.. Umut acıyı uzatır ama kendisi başlı başına bir sevinçtir aslında. Hayallerinizi kıran da aynı umuttur, sizi mutlu eden de. 
Ben kapıları zorlamayı çok sevmem. Fazla zorlanan kapıların arkasından canavarlar fırlayabilir. Ama bazı durumlarda susup oturmak mümkün değildir, hele ki haksızlığa uğramışsanız. Bu durumlarda meşhur Arnavut damarım hevesle harekete geçer ve yerimde duramam, gidip derdimi gerekli mercilere anlatır, ikna olana kadar da beyinlerinin etini yerim. 
Sisteme karşıyım. Fikirlerimde de haklıyım. Evet, konuştuğum kişiler de kendilerince haklı ama emir kulları. İnsiyatifle alınan kararlar, kağıt üzerindeki bürokratik kararlardan daha doğru ve anlamlı bana göre. Bürokrasiyi hiç sevmem. Hele Türkiye gibi yarı demokratik bir ülkedeki bürokrasiyi, al takke ver külahı, benim memurum işini biliri, başkanım başkanım diye gezinen yalakaları, kraldan çok kralcıları hiç ama hiç sevmem. Böyle bir toplumda, böyle bir zamanda, bozulmadan kalmaya çalışan yegane kurumlardan olan üniversiteler de şimdi yenilenen YÖK kanunuyla kim bilir ne halde olacaklar.
Yarınımız belli değil. Değiştiremeyeceğimiz şeyler konusunda üzülmek de gereksiz. Çok sevdiğim bir laf vardır: Elinden geleni yaptığını düşünüyorsan sıra ayağından geleni yapmakta; gitmek gibi mesela. Çok doğru. O yüzden bazen vazgeçmek, oturup çay tortularını saymak, düşünmek, düşünmek ve tebessüm etmek gerek. Birşey olmuyorsa beni daha kötü birşeyden korumak için olmadığına inanan bir Polyanna'yım ben. Sakın bu kadercilik gibi algılanmasın. Zorladığım halde olmuyorsa böyle düşünürüm. Böyle düşünmek zaten sağlıklısı. Ardından alternatifleri düşünmeye ve harekete geçmeye başlarsın. Aslında bir şeyin olması kadar olmaması da insanı özgürleştiriyor. Yeni hedefler belirliyorsun birine takılı kalmaktansa. Ve esas istediğin konuda ısrarlıysan da, birkaç adım geriye gidip ona ulaşmak için daha çok zıplıyorsun. Olması gereken bu, evet.
Şimdi kafanıza her neyi taktıysanız boşverin ve kış günü içinizi ısıtan bir çay için hadi, benden olsun ;)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...