Ana içeriğe atla

İş başlıyooor!

Hey heyy, Pazartesi işbaşı millet! Tatil bitti! Resmen bu yılki doğumgünü hediyem yeni işim oldu! :) 

Artık İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü'nde Şehir Planlama Bölümünde Araştırma Görevlisiyim. Sanırım ilk olarak 1. sınıfların Yapı dersine giriyorum. Sıkı ve zor bir mimarlık dersidir. Çocuklara rapidoyla milim milim mimari çizim çizdireceğiz. Yıllar önce o sıralarda kendimi hatırlıyorum! 2005-2006 Güz dönemiydi. İzmir'de deprem olmuştu ve hasar gören Mimarlık fakültesinden 1 yıl süreyle Fen Fakültesi bodrum katına taşınmıştık. Kışın bodrum katın dondurucu soğuğunda elimde eldiven iki büklüm o yapı çizimlerini yapardım. O sene o bodruma sular basmıştı! Depremin en büyük faydasını ise genç çiftler görmüştü. Birbirine hayli uzak binaları olan kampüsümüzün güzide Mimarlık Fakültesi kızları ve Fen Fakültesi erkekleri büyük aşklara başlamışlardı. Bir bölümü evlendi şimdi :)

Bu haftasonu bu olayı bir güzel ıslatalım madem! Lay lay looom :) 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..