Ana içeriğe atla

Samiriye Kraliçesi ve Romalı General

- Sanırım ki erkek, kadını sevdiğini bilmiyordu. Böyle bir sevgiye hakkı olmadığı için de varlığına inanmıyordu, görüyorsunuz... Bunu anımsıyorum ben, böyle bir şeyler, sevdiği halde sevdiğini bilmekten yoksun olduğunu. 
- Belki, sarayın odalarında, muhafızlar uyuduktan sonra, yazgısı bütünüyle onun ellerinde oluncaya kadar. Gecenin sonuna doğru, diyelim.
- Evet, belki o zamana kadar... Bilemeyiz.

- Tapınağın aşıklarından bir tek sözcük kalmadı, tek bir itiraf, bir imge bile, öyle değil mi?
- Kadın Latince konuşmuyordu. Adam Samiriye dilini bilmiyordu. İstek, işte o sessizlik cehenneminde çıktı ortaya. Egemendi. Kesindi. Ve sonra söndü.
- Hayvansı bir aşk olduğu söyleniyor, yabanıl.
- Ben, evet, ben öyle olduğunu sanıyorum; hayvansı bir aşk, yabanıl. Sanırım, aşkın ta kendisi.

- Senato durumu öğrenip onun, Roma generalinin görevinde değişiklik yapıyor ve kadını terk ettiğini bildirme görevini de onun sırtına yüklüyor.
- Ona durumu bildiren o oluyor yani...
- Evet. Akşam. Çok çabuk oluyor. Kadının kapatıldığı yere geliyor ve umulmadık bir kabalıkla, geminin kısa süre içinde geleceğini söylüyor. Birkaç gün içinde, diyor ona, Kaisareia'ya gönderileceksiniz. Özgürlüğünü kazandırabilmek için elinden başka bir şey gelmediğini söylüyor ona. Bunları söylerken ağladığı da ileri sürülüyor.
- Ve o, Romalının söylediklerini anlamıyor.
- Hayır. Ama ağladığını görüyor. O ağladığı için kendisi de ağlıyor. Neye ağladığını bilmeden ağlıyor.

- Evet. Ağlıyor. İlkin, talan edilen krallığına, kendisini bekleyen korkutucu boşluğa ağladığını sanıyor. Ağladığı için yaşamını sürdürüyor. Döktüğü o gözyaşlarıyla besleniyor. Gözyaşlarının kör ettiği bir inançla o Romalı erkeği sevdiğini söylüyor.
- O erkeğin onu tutsak alması yüzünden duymuş olabilir mi o tutkuyu?
- Evet. Daha doğrusu şöyle diyebilirim: Her şeyiyle ona ait olmanın karşı konulamaz büyüsünü keşfettiği için.
- Erkek, onun orduları tarafından tutsak alınmış olsaydı, o kadını böylesine bir tutkuyla sever miydi?
- Sanmıyorum. Hayır. 
Bakın ona. 
O kadına. 
Gözlerinizi yumun. 
O kendini bırakışı görüyor musunuz?

- Evet. Görüyorum.
- Önüne çıkan talihe kendiliğinden teslim oluyor. Kraliçe olmayı çok istiyor. Tutsak olmayı çok istiyor. O erkeğin istediği şey olmak istiyor.

Marguerite Duras / Yazmak (3. Kısım: Roma)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Something old, something blue..

Pamukkale Üniversitesi kampüsünde yürürken çekilmiş bir fotoğraf. 2023 Ocak ayı. Bu kadın, 4 yıldır çalıştığı kurumdan o ay ayrılıyor ve Çeşme'deki ve Denizli'deki evler(in)den taşınarak İzmir'de kendi düzenini kuruyor. Bu şimdi geriye dönüp baktığında çok özgürleştirici ve heyecan verici bir başlangıç ama.. işte tam da o anda konfor alanından çıkmanın ve bilinmezliğin verdiği kaybolmuşluk sancısı içinde. Hüzünlü, yüzü de o sebeple asık. O anda moody bir şarkı dinliyor. Hava da bulutlu. En yakınları bile anlayamıyorlar o hüznü. İşin kötüsü onlara yük olmamak için hissettirmemeye de çalışıyor. Yıllarca ilmek ilmek kurduğu hayattan, her detayında, her eşyasında emeği olan evden valizini ve kişisel eşyalarını alıp çıkıyor. Boşanıyor. Çok yakında bir başkasıyla replace edileceğini, hatta kim bilir belki çoktan edildiğini içten içe biliyor. Kadın bir illüzyon içinde geçen yıllarına üzülüyor. Bir yandan da bunun farkına 25. yılda varmadığı için seviniyor.. Sonra işte bu kadın ...