Ana içeriğe atla

Babalar ve Kızları

Babaları tarafından sevilen kız çocuklarına hep tebessümle bakmış ve ne kadar şanslı olduklarını düşünmüşümdür. Herhangi bir psikolojik sorunları olmadığı sürece anneler içgüdüsel olarak yavrularını sever ve korurlar. Ancak babalar için durum biraz farklıdır.
Kültür, eğitim seviyesi, inanç ve en önemlisi aile terbiyesi, bu sevginin varlığı ve dışavurumu için önemlidir. Bir adamın gerçekte "ne" olduğu, baba olduğu zaman aldığı/almadığı sorumluluk ve gösterdiği/göstermediği sevgi ile anlaşılabilir. Bazıları uyurken okşar mis kokulu çocuk saçlarını. Bazı anneler, babalarıyla korkutur çocuklarını. Babanın çoğu zaman sevilmediği, sayıldığı ailelerdir bunlar.Ve kız çocukları..
Babalar ve kızları için durum biraz daha karmaşıktır. Bir babanın kızına karşı takındığı tavır, onun kadınlara, eşine duyduğu saygı ve verdiği değerle doğru orantılıdır. Kadının ikinci, üçüncü, beşinci sınıf sayıldığı bazı ülkelerde kız çocukları değil baba şefkatini tatmak, doğduktan sonra yaşamaya bile fırsat bulamıyorlar. Zamanında birçok kız bebek doğar doğmaz gömüldüğü ya da doğmadan düşürüldüğü için kadın nüfusu azalan Çin'in yabancı gelin ihtiyacına dair bir haber okumuştum birkaç yıl önce. Elbette bu durumun hükümetin tek çocuk politikasıyla alakası vardı. Herkes oğlu olsun istiyordu. Dünyanın, doğa ve canlıların bir dengesi var. Müdahale edilmediği zaman eşit sayıda erkek ve kadın doğmasının bir mantığı var. Kuralları değiştirmeyi seven insanoğlu, cinsiyet ayrımı yapan tek ırk olarak doğadaki "üstün olma özelliği"ni (!) koruyor ve aslında kendi sonunu hazırlıyor. Bu koşullarda dünyaya gelen bir kız bebeğin önce hayatta kalması, yetişirken sevgiyle büyütülmesi ve ona destek olan bir aileye sahip olması gerçekten büyük şans.
Tüm babalar kızlarını sevip, sayıp, değer verdiği zaman dünya daha yaşanılabilir bir yer olacak diye düşünüyorum. Saçı babasınca okşanan, eli tutulan, parka götürülen, ilgiyle dinlenen minik bir kız görür görmez aklıma üşüşen bu düşünceler arasından tebessüm ederim. 
Küçükken kaybettiğim için benim babamla anılar biriktirmeye fırsatım olmadı. Ama hayatta olduğu süreçte beni çok sevdiğini, fotoğraflarımızdan ve anlatılan hikayelerden biliyorum. Bu bilgi bile bir kız çocuğunun, bir çocuğun iç huzuru için yeterlidir.
Birçok kızın hayallerinin erkeği, kahramanıdır babaları. Bazısı ömür boyu öyle gider, evleneceği adamı da babasına benzer seçer; bazısı ise büyüdükçe babasından uzaklaşır. Ama yine de hayatın bir bölümünde böyle bir kahramana sahip olmak güzel bir şey olmalı?
Daha ileri yaşlarda babalarını kaybeden arkadaşlarım oldu. Yaşadıkları hüzün, kayıp, depresyon çok fazla yoğundu. Çünkü sevgi anılarla büyür ve çok sevdiğiniz bir insanı kaybetmek daha zordur. Hangisi daha kötü diye düşünürüm böyle zamanlarda.. Kaybın getirdiği acı mı yoksa "baba" kavramının içindeki boşluk mu? Bence yaşanan her güzel anı kârdır her zaman. Böyle söyledim hep o arkadaşlara. 
Hey kızlar, özellikle siz, babanız tarafından seviliyorsanız hayatta 10-0 öndesiniz, bunu bilin. Ve o hala yanınızdaysa çok şanslısınız. Çünkü hep onun küçük prensesi olacaksınız. Hadi gidip şımarabildiğiniz kadar şımarın şimdi! :)


Fotoğraf: Babam Serdar Hazar ve ben, 1987.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

İzmir Planlama Ajansı 2.0

Hayat çok enteresan. Seçim süreci birçok kişinin birçok planını değiştirdi. Benimki dahil. Mesela İZPA’dan ayrılıp başka bir ofise geçecektim. İzBB Başkan adayı değişince, o ofis kapandı. Ardından İZDOĞA’nın başkanı ve sistemi değişti. İZPA, EGEŞEHİR şirketine geçti. Şimdi baştan yapılanıyor.   Sonuçta evet, yine gittim, a ma İZPA’yı da yanımda götürerek .  Ben gittiğimde İZPA’da kalacak olanlar ise.. geride kaldı. Hayat çok enteresan. İzmir Planlama Ajansı, logosu ve bütün kurumsallığıyla yeni baştan oluşuyor ve içinde önemli bir pozisyon alacağım gibi görünüyor.  O halde, bekle beni İzmir Vizyon 2074 Ofisi!

Zaman

Zaman bütün yaraları sarıyor derler. Bütün yaraları sarmıyor belki, bazı şeyler akla geldikçe hala ufak rahatlatıcı küfürler çıkıveriyor ağızdan.. Ama o bazı şeyleri olduğu gibi görmek, aşmak ve kabullenmek için zamanın çok yararı oluyor gerçekten.  Geriye dönüp bakınca "Keşke," yerine daha çok "İyi ki," diyebiliyorsak bu büyük şans. Bir noktada bir şeyleri doğru yapmışız demek ki. Zamanı kayıp olarak değil, kazanç olarak görebilmek büyük şans.  Bizler, yıllar önce yine bu blogda yazmıştım , demir gibiyiz. Zaman, demiri eriten ateş, başımıza gelen olaylar ise incelikle onu şekillendiren çekiçler. Şimdi durduğumuz noktaya bakıp mutlu ve yeterli hissediyorsak, geçmişe bakıp iyi ki dememek için bir neden göremiyorum. Acı, hüzün, yorgunluk ve bazen aptallık derecesine varan körlüklerimiz bile bizi her geçen gün bilgeleştiren şeyler oluyor. Her şeye rağmen, iyi ki sevebilmişim. İyi ki hala sevebiliyorum. İyi ki, asla itiraf etmeyecek olsalar da, bugün kendi seçimleri son...