Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İŞTE ÖYLE BİRİ

Bir kadın gördüm dün sabah Hüzün vardı gözlerinde Yaşlı, süzülmüş ve narin Zorlanıyordu yürürken Azimliydi Tokalar, çoraplar derken Hem rica hem yalvarış Kim bilir kaç karın doyacak Kim bilir kaç kişi omuzlarında Bir kadın gördüm dün sabah Yorgun, kambur ve yaşlıydı Hayattan çok şey beklemiş Hiçbirini alamamış gibi Küskündü biraz Bir an düşündüm gençliğini Aşklarını, sevinçlerini Umutları sızlattı kalbimi Sadece bir an Acısını hissettim Doluverdi gözlerim Onunkiler yerine Çoktan kurumuşlardı çünkü Bir kadın gördüm dün sabah Kurumuş, yorgun ve yaşlıydı. Dalya Hazar - 18 Ekim 2008

KIRMIZI

Kırmızı dudakları vardı, Kan gibi kırmızı. Kırmızı bana hep Dudaklarını hatırlatırdı. Kırmızı kulplu güzel, Büyük bir çantası vardı. İnce topuklu ayakkabısının Kırmızı burnu kırıldı. Kırmızıydı evinin damı Damdaki kedinin burnu Kırmızıya bulanmıştı Barış beyaz, Savaş kırmızıydı. Kırmızıydı bayrak Beyazdı ay yıldız Kırmızıyı sevip Savaşı sevmeyenler bile Kırmızı. Prensesi öldüren elma kırmızıydı. Kırmızı en sevdiği renkti; Kirazı da severdi, çileği de. Kırmızılı bir kadındı Kırmızıyı sevmeyi, Ben onda öğrendim. Aşk, Kırmızıydı... Dalya Hazar (10 Şubat 2003 )

İSTERDİM

Güneşin parladığı bir yaşam isterdim, Martıların gökyüzünde süzüldüğü.. Köpek balığıyla o minik balığın, Ölüm korkusuyla kaplı olan o eğlenceli oyununa katılmak.. O sarp kayalıklı şelaleden düşmek isterdim, Sulardan daha hızlı.. Yarışmak isterdim devekuşlarıyla o uzun vadide.. Zümrüt-ü Anka'nın sırtında uçmak isterdim, Belki de bilinmeyene.. Hayata gülebilmek isterdim, Hüzünle değil neşeyle.. Bir şarkı söylemek isterdim rüzgara, Sesimi alıp uzak diyarlara götürsün diye.. Koşmak, bağırmak isterdim, Kızarlar mı diye korkmadan.. Çiçeklere uzanıp, bulutları izlemek isterdim. Hani o pamuk gibi bulutları; Bedenimin değil de ruhumun Üzerlerinde sek sek oynadığı bulutları.. Sevmek isterdim ama gerçek olarak O saf, temiz duyguyla.. İsterdim ama bilinenleri değil, Bilinmeyenleri.. Dalya Hazar (13 Mart 1999)

BİR ADIM...

Bir saatim var beyaz sedeften Tik takları hayatın kum saatinden dökülen Göz açıp kapayıncaya kadar geçen Zamanı yakalamakta hep benden bir adım... Bir küpem var beyaz inciden Teki kaybolmuş geçmişte bir gün Denize düşmüş belki Şimdi bir deniz kızının incisi Güzelliği yakalamakta hep benden bir adım... Deniz kızının duvağı Beyaz simli bir balık ağı Şarkısı da dalgaların en hüzünlüsünden Dile getirmekte hep benden bir adım... Bir kedim var pamuk beyazı Nil yeşili gözleri Sen söylemeden anlayan Kalbindeki sızıyı bir mırıltıyla hafifletiveren Hissetmekte hep benden bir adım... Bir beyaz kağıdım var Köşeleri gümüş yaldızlı Bir gün birine bir mektup yazmamı bekleyen Sabretmekte hep benden bir adım... Beyaz tenli, pembe yanaklı bir bebeğim var Bezden Koca tahta sandığın en köşesinde sıkışmış Karanlıktan sıkılmış Gün gelir de yine onu koynuma alırım uyurken Ümit etmekte hep benden bir adım... Biri var çok uzaklarda Hani yanıbaşındayken bile Kaf dağının ardında Ancak Zümrüt-ü Anka’nın sırtında

BAZEN ATEŞ DE PERVANEYİ SEVER

Pervane büyük aşkı ateş için ölür derler Işığı sevmesidir tek suçu Kendi kendine verilmiş bir ceza gibi Belki de bir hediye Ama ne hediye... Derler ki bazen ateş de pervaneyi sever İstemez onun incinmesini Çok yaklaşmamasını söyler Ama dinlemez pervane Söz geçiremez kendine Daha yakına, daha yakına gelir Ölümüne Aşkı aşk yapan da bu değil midir Özlemek, kavuşamamak bir türlü İçinde yaşamak bazı şeyleri Gerçeklerden daha güzel kılmak Bu değil midir ateşle pervanenin şarkısı Ve evet... Bazen ateş de pervaneyi sever Istemez onun incinmesini Ama dinlemez pervane Her seferinde daha yakına, daha yakına gelir Ve ateş anlar ki Onu yakmamasının tek çaresi ısısını, ışığını azaltmaktır Biraz Birazcık daha Ama dinlemez pervane Söz geçiremez kendine Ölümüne Ve derler ki bazen ateş de pervaneyi sever Istemez onun incinmesini Ateş söner Işık gider Kapkaranlık oluverir pervanenin dünyası Unutur bir zamanlar neyi sevdiğini Ta ki biraz ötede başka bir ışık hüzmesi görene dek Uçar gider Ve derler ki Baze

KIYMIK

Şu dünyada insan olmasam kıymık olmak isterdim Bir kıymık evet Küçücük ama bir o kadar da etkili Acıtır eroğlunu o minicikliğine rağmen Bulunması zor Çıkarılması zor Yapılan işi bıraktıran Kendiyle uğraştıran Bir kıymığa dönüp bakarsın, ararsın, onunla uğraşırsın Sana dokunur çünkü Canını acıtır Şu dünyada bir insana bir kıymık kadar değer verilmiyor Hangisi daha acıtıyor canı acaba söylesenize Bazen geçip giderken bize seslenene başımızı çevirip bakmıyoruz bile Her birimiz Bir kıymık Bir kıymık olarak gelmeli bu dünyaya Bizi en acıtana saplanıp En derine gitmeli Kimse çıkaramamalı Her hatırlanılmak istediğimizde Şöyle bir oynamamız yetmeli yerimizde Bir kıymık olmak isterdim Sadece ufacık küçücük bir kıymık Tahtadan... Dalya Hazar (6 Şubat 2007)