Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

pervanenin hikayesi

pervanenin hikayesi bazen ateş de sever pervaneyi söndürür severse belki kendini sen söndürürsün ışığı uykuya dalarsın sen'li, ben'li ışıklı, pervaneli Dalya 21/06/2011

karmakarışık.

ya birden yine yok olursa ya kuş olup uçuverirse kalbin ya benimki kaçıverirse nerden bilebilir ki insan ne söz verilir ki bir kara delik belirsizlik ve sen sorarsın bana ne düşündüğümü ne zor sorudur bu karışık karmakarışık. Dalya 19/06/2011

Camille Claudel

Hayranlık duyduğum bir sanatçı. Yetenekli, sıradışı ve aşık bir kadın: Camille Claudel.  Hakkında yazmak istedim. Öncelikle bilgilendirmek için biraz Vikipedi'den yardım alacağım: Çocukluğunda taş ve çamur gibi malzemelerle ilgilenmeye başlayan Camille,  Académie Colarossi 'de heykeltraş  Alfred Boucher  ile çalışmaya başladı.   (O dönemde  École des Beaux-Arts 'ta (Paris Güzel Sanatlar Akademisi) (kadınların eğitim görmesi mümkün değildi.) 1882'de Claudel, çoğu İngiliz olan ve aralarında  Jessie Lipscomb 'un da bulunduğu bir grup genç kadınla bir atölye kiraladı. 1883'te, bu gruba heykel eğitimi veren  Auguste Rodin 'le tanıştı.   1884'te Rodin'in atölyesinde çalışmaya başladı ve onun ilham kaynağı, modeli, arkadaşı ve giderek sevgilisi oldu ancak hiçbir zaman Rodin'le birlikte yaşamadı.  Claudel'in eserlerinin gelişimi büyük ölçüde Rodin'e bağlansa da, sanat yeteneğinin kişiselliğini vurgulayan sanat tarihçileri çoğunluktadır. Yaza

son dolmuş

biraz erken, biraz geç atılır bir adım susulan sözlerde bulunur doğrular alacakaranlıkta yok olur baktıkça çoğalan yıldızlar sonra huzurlu ve serin bir sabah kuş cıvıltıları, melisa kokusu cennet'ten çalınan zamanlar kader mi tesadüf mü bilinmez son dolmuşu kaçırman Dalya 12/06/2011

Dönmek, Kalmak, Gitmek

En sevdiğim dakikalar arasındadır, uçağın hızlandığı ve burnunu yukarı kaldırdığı dakikalar. Çoğu insan gerilir, gözlerini sımsıkı kapar, sırtını yaslar ve dua etmeye başlar. Ben o sırada hem onları, hem de git gide küçülen ve bir maket haline gelen şehri seyre dalarım. İlk defa uçağa bindiğimde yalnızdım. Ne hissedeceğimi, nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum ve çok heyecanlıydı! Cama yapışıp el çırptığımı ve insanların nasıl bu kadar sakin ve umursamaz olduklarına şaşırdığımı hatırlıyorum. Adamın biri kitabına dalmıştı ve ben onu sarsıp "Heyy! Uçuyoruz dostum! Baksana!" diye bağırmak istiyordum. Ama tuttum kendimi :) Uçmak benim için hep heyecan verici olmuştur. Hala yükselirkenki o keyfi, bir dergi karıştırarak ya da uyuyarak bozmam. İzmir Adnan Menderes havaalanına indiğimde bazı kendini bilmezlerin dediğinin aksine çok güzel bir kokuyla karşılaştım. İzmir deniz kokar ve (insanların sıcaklığından olsa gerek) hep birkaç derece daha sıcaktır İstanbul'dan. Gerçi 2 yıl boy

İstasyon

Gecenin bir vakti bildik bir bankta oturuyorum. Bu sefer farklı bir gece. Uzun zamandır görmediğim sevgili arkadaşlarımı görmüşüm, içimde bir hafiflik, şen kahkahaların yankısı.. Öyle ki esen ufacık bir rüzgarla uçacak gibiyim. Ay bu kez yarım, tam tepede parlıyor. Gece tenimi ısırır, rüzgar saçlarımı savururken ' Voyage Voyage ' diye fısıldıyor.. İçimde bir umut.. Ama uçmuyorum. Hava giderek ağırlaşıyor ve ben o bankın bir parçası oluyorum. Bir yerde okumuştum; anıları canlı tutan şeyler, eşyalar ve mekanlardır. Ve ben o bildik bankta otururken, zaman eğilip bükülmeye başlıyor, tutamıyorum.  Uzun zaman önce, tam buradaydım. Hava soğuktu, çok soğuk. Öyle ki insanlar ısınmak için durmadan yürüyorlar, ya da yerlerinde zıplıyorlardı. Dört bir yandan esiyordu ayaz. Bense ipleri koparılmış bir kukla gibi, o bankta oturuyordum. Üşümek iyiydi aslında, yaşadığımı hissediyordum. Bir zaman sonra da bir şey hissedemeyecek kadar uyuşuyordu insan zaten.. Gözlerim önce yerdeki gri as

Oyunlar

Öztor sitesi demek benim çocukluğum demek. Her yaz teyzemleri ziyarete geldiğimde, Kozyatağı'nın orta yerindeki bu dev sitenin (yani o zamanlar bana öyle gelirdi), keşfedilecek, kaybolunacak birçok yer barındıran orman misali kocaman bahçesine dalardım. Dev ağaçlar, tahta kameriyeler, gece saklambacın ideal saklanma yerlerinden biri olan, kameriye altındaki boş havuz, bina girişleri altındaki boşluklar.. girmediğimiz delik kalmazdı! :) Bugün Öztor sitesi de, çocuk olmak da burnumda tüttü. Çocukluğun o tasasız vurdumduymazlığını özledim. Ne kadar dolaysız iletişim kurulurdu bir kere! Hiçbir şey hesaplanmazdı bir başka çocuğu oyuna çağırırken. Maksat oyun arkadaşı olsun. Rengi, ırkı, statüsü mevzu olmazdı hiç. Yeterince hızlı, çevik ve sessizse tamamdır. Ah, yalnızca, bir defaya mahsus, site çapında bir 'Hayvanları Koruma Derneği' kurduğumuz zaman çocuklara 'ağaca tırmanabilme' meziyetini şart koşmuştum o kadar. Kedileri ağaçtan kurtaramayan dernek üyesi olmazdı, di

her şey bir fareyle başladı

Walt Disney'in gerçek hayatta farelerden korktuğunu ve bu korkusunu sevimli bir fare tiplemesi yaratarak yenmek istediğini biliyor muydunuz?.. Hoşgeldin Mickey Mouse :)