Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İki kadın

Bir yanda bir kadın, yaşlı, ağır yükler binmiş omzuna, önce babadan, sonra kocadan. Başkaları söylemiş nasıl yaşayacağını, saat kaçta uyanacağını, kaçta uyuyacağını. Ne zaman sofraya oturulacağını. Başkaları tembihlemiş hava kararmadan evde olunacağını. Güzelsin deyip almışlar okuldan onikisinde. Okuyamamış. Okuma aşkı kalmış içinde. Çocuk doktoru olmakmış hayali oysaki. Her bakışımda gözlerinde hüzün, hiç mutlu olamamış bu kadının. Yaşamı, önce babasının, sonra kocasının, sonra evlatlarının, torununun yaşamı. Öte yanda başka bir kadın, yaşsız artık, yaşamıyor, iki kere gördüğüm. Ayrı yükler omuzlarında, ama dimdik duruyor. Umursamamış o yükleri sanki, yok saymış. Güzelmiş çok. Hala güzel, yaşsızken bile. Genç yaşta evlilik, çocuklar, alkol tuzağı.. Sonra birdenbire geliveren aşk. Özgürlük aşkı. Kocasını ve çocuklarını geride bırakıp yeni bir hayata atılmış. Bir çocuğu daha olmuş o aşktan. Ama yürümemiş, olmamış, dönmüş eski evine. Sonra kim bilir nasıl geçmiş özgür bir kuşun bir

Tarih ve tekerrür

Yerküremiz 1910 yılında Halley kuyrukluyıldızının (kometin) kuyruk bölümünden geçmek üzereyken, dünya paniğe kapıldı. Bir kometin kuyruğunun çok incelmiş olduğunu düşünemediler. Bir kometin kuyruğundaki zehirden (siyanür) gelecek tehlike, aslında, 1910 yılında büyük kentlerdeki sanayileşmenin yol açtığı çevre kirliliği tehlikesinden daha azdı. Bu olayın yeryüzünde nasıl yankılandığına basında çıkan bazı haber başlıklarıyla örnekler verelim: 15 Mayıs 1910 tarihli San Francisco Chronicle gazetesindeki bir başlık, "New York Salonlarında Komet Partileri veriliyor" diyordu. Los Angeles Examiner alaylı bir yazı biçimini tercih etmişti: "Baksana! Şu Komet seni siyanürledi mi, siyanürlemedi mi henüz?... Tüm insanlık bedava gaz banyosu yapacak!" Bir haber başlığı da şöyleydi: "Kurban adayı ağaca çıkıp Komet'e telefon etti!" 1910 yılında dünyanın siyanür tehlikesiyle batmasından önce insanlar neşelenmek için partiler veriyorlardı. Bu arada bazı açıkgöz giri

Yo Era Ninya

‎''Ne yaparsan yap ama büyümeye kalkma sakın küçük kız .. Büyürsen, acemi, şaşkın, hesapsız, özgürlüğe bile bağlanmaktan korkan bir gezginini kaybeder dünya... " "Yo Era Ninya" (Küçük bir kız idim ben) Yo era ninya de kaza alta No savia de sufrir Por kaer kon ti berbante Me metites a servir

Çay dibi tortusu

Bazen ne kadar çabalarsanız çabalayın sonunda kendinizi, vazgeçmiş, kabullenmiş bir halde, oturmuş sıcak bir çay içerken ve çay dibindeki tortuları izlerken bulursunuz. Hele dışarısı yağmurlu ve soğuksa, ve siz sıcacık bir odadaysanız kedi gibi mırıl mırıl ve mutlu olabilirsiniz, hayal kırıklığına uğramış olsanız bile. Bazen yel değirmenlerine Don Kişot'vari bir edayla atılırsınız ancak baştan sonucun değişmeyeceğini de bilirsiniz. Yine de bir umut.. Umut acıyı uzatır ama kendisi başlı başına bir sevinçtir aslında. Hayallerinizi kıran da aynı umuttur, sizi mutlu eden de.  Ben kapıları zorlamayı çok sevmem. Fazla zorlanan kapıların arkasından canavarlar fırlayabilir. Ama bazı durumlarda susup oturmak mümkün değildir, hele ki haksızlığa uğramışsanız. Bu durumlarda meşhur Arnavut damarım hevesle harekete geçer ve yerimde duramam, gidip derdimi gerekli mercilere anlatır, ikna olana kadar da beyinlerinin etini yerim.  Sisteme karşıyım. Fikirlerimde de haklıyım. Evet, konuştuğum kiş

İnci Pastanesi

İnci Pastanesi.. Beyoğlu'na gittiğimde, özellikle uzun bir aradan sonra gitmişsem, mutlaka uğradığım tek yerdir. İnci Pastanesi Beyoğlu demektir bana göre. Çok küçükken, Beyoğlu'na ilk gelişimde ailemin beni götürdüğü mucizevi minik dükkanı hiç unutmadım. Güler yüzlü abiler bol soslu profiteroller verirlerdi bana hep. Serin limonatası da yazların vazgeçilmeziydi. Sonra lise iki zamanları okul gezisiyle İzmir'den İstanbul'a gelmiş, Beyoğlu'na çıkmıştık bir akşam. Soluğu İnci'de almıştım. Arkadaşlarım gülmüşlerdi bana, bilmiyorlardı bu güzelliği bir çoğu. Anlam verememişlerdi, hala hatırlarlar. Daha sonraları kolayca fark edilmeyen tabelasını göremediğimden birkaç volta atıp bulmuşluğum da olmuştur. En son sanıyorum bu yaz gittim. Temmuz sonu, ağustos başı gibi. Telaşsızca geziniyordum Beyoğlu'nda. Girdim içeri, son girişim olduğunu nereden bilebilirdim ki! Hemen girişte soldaki o hafif gizli, güzel köşe boşaldı, oturdum oraya, profiterol ve limonatayla s

to-do list

Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan Yazdıklarımda, çizdiklerimde, Şarkılarımda, sözlerimde. Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmeyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde. Sen göreceksin, duyacaksın Parıldayan bir sevi sıcaklığı, Uyuyacak, uyanacaksın. Bakacaksın, benzemiyor Gelen günler geçenlere, Dalacaksın. Bir seviyi anlamak Bir yaşam harcamaktır, Harcayacaksın. Seni yaşayacağım, anlatılmaz, Yaşayacağım gözlerimde; Gözlerimde saklayacağım. Bir gün, tam anlatmaya.. Bakacaksın, Gözlerimi kapayacağım.. Anlayacaksın. ÖZDEMİR ASAF

Support Gay Marriage

Harika bir "support gay marriage" videosu! :D "EŞCİNSEL EVLİLİĞİNİ DESTEKLEYİN YOKSA SİZİN KIZ ARKADAŞLARINIZLA EVLENİRİZ!" Tehdite gel! CollegeHumor's Favorite Funny Videos

Possibly Maybe

your flirt finds me out teases the crack in me smittens me with hope possibly maybe probably love as much as i definitely enjoy solitude i wouldn't mind perhaps spending little time with you sometimes sometimes possibly maybe probably love uncertainty excites me baby who knows what's going to happen? lottery or car crash or you'll join a cult probably maybe possibly love mon petit vulcan you're eruptions and disasters i keep calm admiring your lava i keep calm possibly maybe probably love electric shocks? i love them! with you.. dozen a day but after a while i wonder where's that love you promised me? possibly maybe probably love how can you offer me love like that? my heart's burned how can you offer me love like that? i'm exhausted leave me alone! possibly maybe probably love since we broke up i'm using lipstick again i'll suck my tongue as a remembrance of you...

Bu adamlara dikkat!

Carl Sagan, Stephen Hawking, Richard Dawkins. Bu adamları bilin, okuyun.

Across The Universe

Kentsel Tasarıma Genç Bakışlar Sempozyumu

Nasıl bir heyecandı.. Sahneye çıkmadan önceki gibi. Mutluluk, korku.. Ardına bakmadan koşup kaçma isteği, kalıp zafer kazanma isteği ve çeşitli çelişkili hisler filan. Ama güzeldi. Hissettiğimden ya da farz ettiğimden de güzeldi, ki.. sonradan tebrikler aldım. Şarkı söylerken de böyle olurdu. Hep hatalarıma takılırdı kafam, güzel tarafları kaçırır, sonra birileri övdüğünde ya da dikkat çektiğinde fark ederdim. Benzer. İlk defa şarkı söylemeden alkış aldım :)  Alkıştan da değerlisi, çok sevgili hocam Orhan Hacıhasanoğlu'nun sunum sonrası yanıma gelip, elimi sıkıp, "Siz artık akademisyen oldunuz, tebrik ederim." demesiydi :) Nice sempozyumlara..

Milas Güllük

Muğla Milas Güllük'teydi annemin Ful Eczanesi. İlkokula başlayana kadar oradaydım. Hatırladığımda bana kocaman gelen ama aslında minicik bir köydü. Eski moda arabalar, eşşekler, horozlar, keçi boynuzları, süt darı, deniz, yokuş toprak yollar, mavi kapılı evimiz, aksi yaşlı ev sahibimiz, bahçesinde renkli fasülye taneleriyle saymayı öğrendiğim köy ilkokulum, "Gelipduruuu, gidipduruu" diye konuşan, onlar gibi konuşmadığımda benle dalga geçen sınıf arkadaşlarım, matematik sorularını doğru bildiğimizde ödül olarak bizi havada uç uç yapan pala bıyıklı ilkokul öğretmenim, köy meydanındaki davullu zurnalı düğünler, kurban bayramlarında sevip kaçırmaya çalıştığım koyunlar... Gözlerimi kapatıp o günlere gittiğimde parça parça geliyorlar aklıma. 6 yaşımda ayrıldım oradan. Bir daha hiç gitmedim. Nasıldır şimdi, değişmiş midir? Bilmem, belki bir gün giderim. Babamı da bir ziyaret etmem gerek zaten. Hiç etmedim. Güllük... acı tatlı bir sürü hatıra. Çoğu annemden, anneannemden, te

Contact (1997)

Carl Sagan'a ve emeği geçen herkese bu güzel film için teşekkürler! Her izleyişimde aynı şekilde etkileniyorum! "Eğer evrende yalnızsak, bu çok büyük bir yer ısrafı olurdu, değil mi?" - Contact (1997) 

Yazmak

Yazmak, konuşmaktır. Yüzyıllar sonra okusalar bile konuşmaktır. Bir zihne seslenmektir, dokunmaktır. Yazmak, hiç susmadan konuşmaktır.

Benim güç hayvanım: Kaplan

Çöp

Bütün çöpler kıyıya vurdu Deniz taşıyamıyor artık çöpleri Ama yine de balık tutuyor insanlar Aptalcasına umutlular..

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı / İzmir

Cumhuriyet Bayramı İzmir'de önce mitingle, ardından bira patatesle kutlanır!!!

Saçları Koyu Karanlık

Yıldızlar parlıyor üzerinde Parmaklarım yıldızlara değiyor Yıldızlar yumuşak Uzun, uçuşuyor Dolanıyor belime Hava rüzgarlı Yıldız kokulu Tüm evren, bunun için yaratılmış olmalı. 28/10/2012

Belki?

"Beni nasıl sevmez?!" dememeli kimse. Belki sevebildiği kadar sevmiştir? Belki hepi topu zaten bu kadar sevebiliyordur her şeyi?

Pagan Poetry

This time I'm gonna keep me all to myself...

Eros abi

1 “Beni güldürüyor.” dedi kız. “Evet, biraz deli dolu, aklı beş karış havada ama özünde iyi biri olduğunu düşünüyorum. Farklı. Diğerleri gibi değil.” Yapmacık olduğunu düşündüğünü söylemiştin? “Haklısın Eros abi. Ama şu birkaç ay, sesi soluğu kesildi ya… Bir boşluğa düştüm sanki. Hayatımda olsun istiyorum, bir şekilde.” Peki, o zaman, yazıyorum deftere. Yaşa ve gör. “Teşekkür ederim!” Ve kız seker adımlarla koşarak kapıdan çıktı. Eros abi, yakın gözlüklerini takıp önündeki kitabına döndü. Gel zaman git zaman, kapı çalındı yine. 2 “Ne istediğini bilen, sözünün eri birine ihtiyacım var. O, öyle birine benziyor.” Kalp atışların hızlanmıyordu hani? “Belki zamanla alışırım? Ben hiç iyi hissetmiyorum. Kışın yağmurda sokağa atılmış bir ev kedisi gibiyim. Bu duyguyu bilir misin, Eros abi? Hayır. Biliyorsun ki işle özel hayatı birbirine karıştırmıyorum. “Çok kötü bir his bu, anlatamam.” Kız durdu, ellerini saçlarında gezdirdi. Alt dudağı

Çırılçıplak

Bir yabancı uzanmış yanı başına Böyle nasıl anlatsa Sıcak, duru,  kalkansız İçi titremiş Sonra sözcükler gelmiş Kafiyesiz, uyaksız Bir şey kırılmış Yalnız biri duymuş Susmuş,  çırılçıplak Rüzgâr açmış perdeyi Karşıki pencereler karanlık Işıksız, gölgesiz bir sokak Issız Kitaplar varmış Evde, sokakta, bir sürü, bir sürü kitaplar Okunmuş, okunmamış Belki henüz yazılmamış Kediler geziyormuş üzerlerinde Martılar uçuyormuş üzerlerinde Yakın, uzak olmuş Sıcak, soğuk Yabancı yine yabancı Issız yine ıssız Bir damla yaş düşmüş Yalnız biri görmüş Susmuş,  çırılçıplak

Garip

En güçsüz olduğum anda kendimi yenilmez hissediyorum. En güçlü olduğum anda ise kaybetme korkusu sarıyor tüm benliğimi. Bir organın üzerinde üremiş, birbiriyle savaşan yararlı ve zararlı bakteriler gibiyiz. Birimiz olmayınca ötekinin anlamı kalmıyor. Denge bozulunca hiçliğe yaklaşılıyor. Garip. Izdırap ve zevk bu kadar aynı olamaz, olmamalı.

Hidden Place

He invents a charm that makes him invisible. Hides in the air. Can I hide there too? Hide in the air of him. Seek solace. Sanctuary.

X & Y

As Time Goes By

You must remember this /  A kiss is still a kiss /  A sigh is still (just) a sigh /  The fundamental things apply /  As time goes by /  And when two lovers woo /  They still say: "i love you" /  On that you can rely /  No matter what the future brings /  As time goes by /  Moonlight and love songs - never out of date /  Hearts full of passion - jealousy and hate /  Woman needs man - and man must have his mate /  That no one can deny /  It's still the same old story /  A fight for love and glory /  A case of do or die /  The world will always welcome lovers /  As time goes by...

Seferihisar Tohum Takas Şenliği

- Neler var?  - Maydanoz, tere, börülce..  - Harika! Hepsini istiyorum! Bende zerdali var, ister misin?  - Olur, al bakalım. Parayla değil de, takasla alışveriş yapmak gerçekten MÜTHİŞ keyifli bir şey! :)

Hello Sunday

Cause life is for living  and we want it all. T he dream of love,  the stars above are ours to keep.. C ause life is for living ,  life is for love. A nd we won't stop  until we reach the stars above.. W e could be ,  so perfectly,  happy you and me..

Paul Auster

Birisini unutmak zorundaysanız, bunu sindire sindire yapın. Çünkü aklın zamansız öldürdükleri, yürekte amansız dirilir.

Block

Size cevap vermiyorsam, gönderiniz elime ulaşmadığındandır. Elime ulaşmıyorsa da bilin ki, hiçbir zaman ulaşmayacaktır.

Smells Like Teen Spirit

I'm worse at what I do best. And for this gift I feel blessed. With lights out, it's less dangerous. Here we are now, entertain us. I feel stupid and contagious. Here we are now, entertain us. A mulatto, an albino, a mosquito, my libido, yeah.

İyi ki doğdum?

Son 4 yıldır doğumgünümü evden, aileden uzakta kutluyordum. Başka bir şehirde, projede, başka bir ülkede.. Minik kuş sonunda yuvaya dönüş yaptı ve bu yılın 8 Ekim'inde aileciğiyle, güzel komşularıyla, minik bir toplantıyla kutladı yeni yaşını. Can dostlarından telefon, dostlarından tebrik, diğerlerinden de hiçbir şey almadı. Beklediği üzere. Eveet, 20'li yaşların ikinci yarısına girmiş bulunmaktayım. Yaş 26. Artık küçülüp de hiç kimsenin cebine giremeyeceğim yaşlara geldim, geliyorum. Arkadaşlarımın yarısı evlendi, bazısı doğurdu, bazısı ikinciyi doğurdu, ben hala elimde defter, kalem derslere girip çıkıyorum :) Öğrenci hayatının güzelliği bambaşka. Üniversitenin tadını şimdi alıyorum. Bilim insanı adayı olma tadını. O farklı kokuyu.. Lisansta yaşı büyük liseliler gibiymişiz gerçekten. Ama o da güzelmiş. Diğer öğrencilere bakıyor, geçmişten tanıdık yüzler arıyorum. Çok az sayıda.. Kendimi yalnız ve fazla 'büyük' hissediyorum. Ama o da güzel. Saçımdaki beyaz tellere bak

Kırmızı

Ne güzel renktir kırmızı. Aşkın ta kendisidir. Kim kırmızıyı üzebilir ki? Kim Sevgi'yi çiğneyip, Sevgi'sizlikten ağlayabilir? Kırmızı sevgisizlikten ölür mü ki? Hayır, ölmez. Sonbaharda solan çiçek değildir kırmızı. Candır o. Ta içinde, damarlarında akan kandır. Asla solduramaz kimse rengini.

Yalnız.

Etrafında duvar örmüş yalnızlık. Senden önce sendeki yalnızlığıma sarılmak istemiyorum..

Marguerite Duras

Bende tüm kitaplarını alıp okuma, dahası yazma isteği uyandıran kadın. Tesadüfen izlediğim  L'amant  filminden sonra alıp okuduğum 'Sevgili', anlatım dili, hatıraları, betimlemeleri, zaman sıçramalarıyla o kadar heyecanlandırdı ki beni.. 'Kuzey Çinli Sevgili' ve ardından 'Yazmak' kitaplarını okuyacağım. Benim de içimde yazmaya dair bir tutku var. Bir gün daha şiddetle açığa çıkacak biliyorum. Uykumdan uyandırıp, elime kalemi aldıracak kelimeler hücum ettiğinde aklıma (ki etmişlerdi zamanında) ben de yazacağım. Bir gün. Yeterince biriktirdikten sonra.  Duras'ın hayata karşı duruşunu seviyorum. Zorlu bir ilk gençlik dönemi, zorlu bir hayat, alkolizm ve tüm bunların arasında, sisli hatıraların ortasında, sihirli kelimeleriyle var olmasını. 'Sevgili' sizi içine çekecek. Aşkın aşk olduğunu bile anlayamadan ayrı düşen tüm sevgililere ithafen.. "Bir gün aşkımızla birlikte gömüleceğiz sevgilim, ama söz veriyorum, hikayemiz hep okunacak."

Dahlia Noir

Hevesle Givenchy'nin yeni parfümü Dahlia Noir'i denedim. Kokusuz olan dalya çiçeğine hayali koku yapmışlar. Ama ağır, tenime hiç gitmedi :'(

Elma

Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun Elma da elma ha allahlık Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı Kuşlar uçuyor üstünde Gökyüzü var üstünde Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun Bir duvarın üstünde Bir yandan elma yiyorsun kırmızı Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak İstanbul'da bir duvar Ben de çıplağım ama elma yemiyorum Benim öyle elmalara karnım tok Ben öyle elmaları çok gördüm ohooo Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü Hatırlanacak olursa seninle beraber soyunmuştum Bir kilisenin üstünde Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak Duvarda bir kilise İstanbul'da bir duvar duvarda bir kilise Sen çırılçıplak elma yiyorsun Denizin ortasına kadar elma yiyorsun Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz Bir yanda Sirkeci'nin tren dolu kadınları Âdettir sadece ağızlarını öptürürler Ayaküstü işlerini görmek

Geceler & Ayrılık / Doğan Canku

Güneşin alevden saçları, aşınca karşıki tepeden, gölgeler sarar yamaçları, ürkerim gelecek geceden Bütün dertler beni bekler, yatağımın başucunda, esir kalır hep dilekler kaderimin avucunda Teselli etmiyor gönlümü, ne yıldız, ne de ay bu gece Beklerim hasretle gülümü, yalvarıp göklere, her gece.. Fikrimden geceler yatabilmirem  Bu fikri başımdan atabilmirem Neyleyim ki sene çatabilmirem Ayrılık ayrılık aman ayrılık Herbir dertten ala yaman ayrılık Uzundur hicrimden kara geceler Bilmirem ben geldim hara geceler Buruktur kalbime yara geceler Ayrılık ayrılık aman ayrılık Herbir dertten ala yaman ayrılık..

Doktorant

Bugün itibariyle eski okulum İYTE'de şehir planlama doktora öğrencisiyim, yani doktorantım :) Kayda gittiğimde geçmiş günler geldi gözümün önüne. Aileleriyle birlikte gelmiş lisans öğrencilerini tebessümle izledim. Liseden ve sınav stresinden yeni çıkmışlar, hiç bilmedikleri bir ortama, üniversiteye başlayacak olmanın heyecanı ve şaşkınlığı içerisinde ne yapacaklarını bilemez haldeydi bir çoğu. Veliler daha da beter! :) Çocuklarının elini son defa tuttuklarından haberdarlar mıydı acaba? Üniversite, artık bireysel olmak, büyümek demek. Ve birçok veli bugün son kez çocuklarının eğitimi için sıraya girmeye teşebbüs etti. Minik kuşlarının kendi kanatlarıyla uçmaya başladığını "Aileler lütfen bekleme salonuna, öğrenciler sıraya" anonsuyla anladıklarını düşünüyorum. Ben ve benim gibi birkaç lisansüstü öğrencisi, elbette ki cool ve pişkin ve de tek başımıza kayda gelmiştik. Soru soran panik velilere ve öğrencilere sakin sakin cevaplar verdik. 57. sıraydım, çok bekleme olmadı

ÖSS'ye ithafen.

Zorlukları aşarak dağları geçmeye çalışıyordu. Yeni şeyler keşfederek hayatına renk katmak, onu özel ve önemli kılmak içindi her şey.  Öyle miydi? Öyle diyorlardı. Önünde duran dev ejderi, elindeki tahta kılıçla yenemeyeceğini düşünüyordu. Tahta kılıcı çelik yapmak senin elinde diyorlardı büyükler. Yoksa öleceksin. Ama nasıl yapacaktı bunu? Bu korkunç ejdere karşı tek başına! Korkuyordu. Zaman çok önemli, çoook, diyorlardı büyükler. Çalıştır kafanı, kurtul!  Nasıl? Nasıl? Nasıl? Ne yapmalıydı? Kaçmayı düşündü bir an. Ama bu korkaklığın ona hiçbir yarar getirmeyeceği gibi, kaçacak, saklanacak yeri de yoktu. Arkadaşları ona yardım edemiyordu. Sevdikleri, sevenleri, hepsi uzaktı ona. Yalnızdı, yapayalnız, bu korkunç ejderin karşısında. Ah keşke bir prens gelse, onu beyaz atına atsa, kaçırsa, uzak diyarlara götürseydi.. Özler miydi buraları? 2003

Ben ne olacağım büyüyünce?

Ben ne olacağım büyüyünce? Nerelere gidip, nerelerden misafir alacağım? Kimlere uzanıp, kimlere dokunacağım? Ne hissedeceğim omuz omuza çarpışırken? Yabancılar arasında ilk kime güveneceğim? Ne olacağım ben büyüyünce? Nasıl bir insan, nasıl bir kadın, nasıl bir anne? Kim olacak aşığım, arkadaşlarım, sırdaşım? Kimlere dokunacağım? Ne renk olacak hava? Ne kokacak? Hangi taraftan esecek rüzgar, saçlarımı okşamak için? Ünvanım ne olacak ben büyüyünce? Kiminle yürüyeceğim el ele? Kimler kalacak yanımda maziden? Kim öpecek dudaklarımdan? Rüzgarsız havada kim okşayacak saçlarımı? Ben kim olacağım büyüyünce? Aralık 2002 (yaş 16) 10 yıl sonra - Hep "sen" olacaksın. Ünvanın seni sen yapmadığın anlayacaksın. Başka ülkelerde yaşamış olacaksın. Sevgililerin olmuş olacak ve kalbin kırılmış. Ama en güzeli.. gökyüzü hala yumuşak mavi bir renkte ve melisa kokulu olacak. Rüzgar saçlarından hiç ayrılmayacak. Maziden pek çok kişi kalmış olacak ve