Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

duygular değişir...

Uzakta olduğunda, o sana sarılmadığında sanki yer ayaklarının altından kayacakmış gibi hissetmek de ne demek oluyor? Yanındayken her şeyden emin, emin olmasan da  umurunda  olmazken, uzakta birden korkuya kapılmak da neyin nesi?  Şarkılarda bile bundan bahseder. Nasıl bir hastalıktır bu iki insan arasındaki?  Anlamıyorum, beni korkutuyor. Hiç sebepsiz yere hem de. Ve neden hayatıma girmiş olan herkesi o zamanlar çok sevmiş olduğumu adım gibi bildiğim halde, bugün pek o kadar da sevmemiş gibiyim?  Duygular neden değişiyor böylesine?

Hamlet

İnanıyorum söylediğini candan söylediğine, ama bugünkü karar yarın bozulur çok kez.  Hafızanın kulu olmaz kararımız, çabuk doğduğu için büyümeden ölür, nasıl ki ham meyve dalında durur da, oldu mu kendiliğinden düşüverir yere.  Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak, en çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak. Tutku bitti mi, istem de biter gider, ateşli sevinçler de kederler de yeminleri yakarlar kendileriyle birlikte. Sevincin en coştuğu yerde dert en çok yerinir, bir dokunmada dert sevince döner, sevinç dertlenir.  Madem bu dünya bile yok olacak bir gün sevginin bitmesine insan neden üzülsün? Sevgi mi kaderi kovalar, kader mi sevgiyi? Daha kimseler çözmedi bu bilmeceyi.  Düşen büyük adamı en sevdiği unutur, yükselen züğürde düşmanları dost olur. Sevgi talihin peşindedir diyecek insan bunca dost görünce büyüklere kul kurban!  Başı darda olan dayanak aramayagörsün, sözde dost düşman kesilir bütün. Ama ilk düşünceme döneyim yine isteklerimiz öyle çatışır ki kaderimizle bütün kurduklarımız y

Etme!

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme. Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı? Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme. Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme. Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için... Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme. Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme. Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan. Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme. Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan. Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme. Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer; Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme. Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi, Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme. Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme. Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle. Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Mavi Kuş

Mavi kuş, her daim sarhoş.  Biraz da bize kızmış. Onun için hiç yüz vermiyor.  Oysa güzel şarkıları vardı, yıldızlara denizlere.   Ama söylemiyor ki bizlere.  Susuyor.   Suç işlemiş eller gibi.  Perondaki boş trenler gibi.  Ucu görülmeyen tüneller gibi.   Gel hiç üzülme, s alına salına uç.   Ben gelemem ama sen git biraz dolaş.   Saksağanın şakası sandılar.  Muhabbet kuşları ve papağanlar.  Belki de arkadaşındırlar?  Kargalar gibi karaladılar.  Kırlangıçlar ve serçeler,  b ize biraz yalan söylediler.   Çok saftık.   Zararsız küçük yalanlar gibi.  Yağmurdan kaçanlar gibi.  Bütün vapurları kaçıranlar gibi.   Gel hiç üzülme, s alına salına uç.   Ben gelemem ama sen git biraz dolaş.   Mavi kuş, sanki bir düş.   Kaşla göz arasında.  Geceyle gündüz ortasında.  Sokaklar bile sokaklara kesişir.   Gölgeler ki güneşe bağlı.   Biz ikimiz de öyleyiz.   Ama bilmeliyiz...   Ağıramamış aydınlıklar gibi.  Kireç tutmuş çaydanlıklar gibi.   Hiç sevişmemiş insancıklar gibi.   Gel hiç üzülme,  s alın

Gitme, dur.

Çocukken yarı belime kadar pencereden aşağı sarkar, atlarsam neler olabileceğini düşünürdüm. Ölümden çok duyabileceğim acıdan korkardım sanki. Her geri çekildiğimde inanılmaz mutlu olurdum hala yaşadığım için. Bir süre yapmaya devam ettim bu ritüeli. Ve sonra çocuk aklımla, ezilmiş, dövülmüş metaller gibi kusurlu muhteşemliğimizi, yaşamaya karar verdim. Büyümeye ve yaş almaya...

freelove

If you've been hiding from love I can understand where you're coming from If you've suffered enough I can understand what you're thinking of I can see the pain that you're frightened of  And I'm only here To bring you free love Let's make it clear That this is free love No hidden catch No strings attached Just free love.

Mavi Gezegenin Kayıp Çocukları

Işığı görebilmek için yanmayı göze alır mısın? Peki, yokmuş gibi yaparsak hep varlığı sürer mi? Her ikilik, Her gözyaşı, her kahkaha, Daha çok yaşadığımı hissettirir. Böyle olmalı. Her duygudan birazcık. Ve sonsuz, Sonsuza kadar. Bir ikilik denizine düşsem, Aklım bolca dumanlı, Sessizlik ya da neşe içinde, Ardından ne geleceği belirsiz. Bazı şeyler aklımı uçurur mu? Bir şey gerekli. Bu deliliği yaşamak için. Ve ne dersek diyelim, Tek adımda ilerlenmiyor hayatta. Mavi gezegenin kayıp çocukları, Aynıyız. Ölümsüz olmadığını anladığın şu gençlik çağında, Henüz hissedebiliyorken, Korkmaktan korkmamalı. Ve hiçbir şey, Ama hiçbir şey, Yanına yaklaşamaz bu duygunun, Sen bir başka zamanda, Bir başka insana dönüşene kadar. Rastlantıların ve geçiciliğin, Kalıcı bir büyüsü var. Bir salgın gibi bulaşıcı. Kanına karışıp, hep seninle yaşayacak, Son nefesine kadar. Sanki sözcükler gereksiz, Ve bu büyüyü bozabilirler. Göz ucuyla görüp, Bakınca kaybettiğimiz,

Melon Şapka Giyen Kadınlar

Maskülen bir aksesuarın inanılmaz yakıştığı kadınlardır. Bu kadınlar güçlüdür. Erkeksidir. Aşıktır. Ve yalnızdır. Yalnızlıkları, dik duruşları, kırılganlıkları ve sevdaları beni derinden etkiler. Onlardan birine dönüşmek veya onlara aşık olmak arasında kalırım. Delikanlı kadınlardır. Herhangi bir kadından daha ateşli, herhangi bir erkekten daha erkeksi ve tutkuludurlar. Tapılası kadınlar. Hayatları boyunca çok acı çekmiş, birçok sınavdan geçmişlerdir. Onları bu güçlü kadınlar haline dönüştüren çektikleri acılardır kuşkusuz. Ve bir zaman gelir, içlerindeki kadını sarıp sarmalayan, kendi erkekleri olurlar. Coco Chanel güzel bir örneğidir bu maskülen kadınların tarzının. Yaşam stilini modaya yansıtır ve kadın giyiminde yeni bir çağ başlatır. Audrey Tautou 2009 yılında çekilen filmde Coco'yu canlandırmıştır. Coco Chanel Camille Claudel . Büyük aşkı Rodin için kendi hayatını çöpe atmış olan o kadın. Onun için çalışmış bir sanatçı, heykeltraş. Ardından eserlerini pa

simply falling

Samiriye Kraliçesi ve Romalı General

- Sanırım ki erkek, kadını sevdiğini bilmiyordu. Böyle bir sevgiye hakkı olmadığı için de varlığına inanmıyordu, görüyorsunuz... Bunu anımsıyorum ben, böyle bir şeyler, sevdiği halde sevdiğini bilmekten yoksun olduğunu.  - Belki, sarayın odalarında, muhafızlar uyuduktan sonra, yazgısı bütünüyle onun ellerinde oluncaya kadar. Gecenin sonuna doğru, diyelim. - Evet, belki o zamana kadar... Bilemeyiz. - Tapınağın aşıklarından bir tek sözcük kalmadı, tek bir itiraf, bir imge bile, öyle değil mi? - Kadın Latince konuşmuyordu. Adam Samiriye dilini bilmiyordu. İstek, işte o sessizlik cehenneminde çıktı ortaya. Egemendi. Kesindi. Ve sonra söndü. - Hayvansı bir aşk olduğu söyleniyor, yabanıl. - Ben, evet, ben öyle olduğunu sanıyorum; hayvansı bir aşk, yabanıl. Sanırım, aşkın ta kendisi. - Senato durumu öğrenip onun, Roma generalinin görevinde değişiklik yapıyor ve kadını terk ettiğini bildirme görevini de onun sırtına yüklüyor. - Ona durumu bildiren o oluyor yani... - Evet

melody of you

a simple tune...

İş başlıyooor!

Hey heyy, Pazartesi işbaşı millet! Tatil bitti! Resmen bu yılki doğumgünü hediyem yeni işim oldu! :)  Artık İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü'nde Şehir Planlama Bölümünde Araştırma Görevlisiyim. Sanırım ilk olarak 1. sınıfların Yapı dersine giriyorum. Sıkı ve zor bir mimarlık dersidir. Çocuklara rapidoyla milim milim mimari çizim çizdireceğiz. Yıllar önce o sıralarda kendimi hatırlıyorum! 2005-2006 Güz dönemiydi. İzmir'de deprem olmuştu ve hasar gören Mimarlık fakültesinden 1 yıl süreyle Fen Fakültesi bodrum katına taşınmıştık. Kışın bodrum katın dondurucu soğuğunda elimde eldiven iki büklüm o yapı çizimlerini yapardım. O sene o bodruma sular basmıştı! Depremin en büyük faydasını ise genç çiftler görmüştü. Birbirine hayli uzak binaları olan kampüsümüzün güzide Mimarlık Fakültesi kızları ve Fen Fakültesi erkekleri büyük aşklara başlamışlardı. Bir bölümü evlendi şimdi :) Bu haftasonu bu olayı bir güzel ıslatalım madem! Lay lay looom :) 

nobody loves, no one.

KADIN.

Kadın Olmak Nasıl doğuştan ya da sanılanın aksine tek bir geceyle kadın olunamıyorsa, doğuştan adam da olunmaz. Siz sonradan gururlanarak dolu dolu ADAM diyorsunuz. Ben artık aynı takdir tonunu KADIN derken de duymak istiyorum! Bugün benim serzenişim erkeklerden çok kadınlara... Sevgili kadınlar! İkinci cins olmayı kabul eden de, kendini olduğundan küçük gören de, karşısındaki her dişiyi ezmeye teşebbüs edecek oğlan çocukları yetiştirip pışpışlayan da sizlersiniz. Hiç kimse size sizden fazla zarar veremez! Cinselliği, aşkı erkek için icat edilmiş gibi gören de, kendini meta yerine koyan, sadece hizmet üzere edilgen kabul eden de, kadınlık küfürmüş gibi konuşulduğunda gözlerini kaçıran da, dedikodu olmasın diye sözlü değilken tek taş alıp takan da sizlersiniz. Evet, uzun zamandır ataerkil olan bir toplumda otoriter babalar ve ezilmiş anneler tarafından yetiştirildiniz belki. Ama bu ezilmişliği kabul eden annelerinizin kaderini yeni baştan yaşamamalısınız. Hele ki bu çağda!

paradise circus.

salla pulları, zarları.

Tavlada elim açık oynamayı severim. Hiç akılcı olmayan riskli bir durumdur. Sadece kapı alarak gitmek varken, arada öylesine açık veririm. "Bak, kırarım ama," der karşımdaki. "Kır, canım, ne olacak. Oyun sonuçta.." Öteki türlü çok kontrollü ve sıkıcı gelir bana oyun. Kırarlar genelde. Ama her zaman benim de onları kırma ihtimalim vardır. Hele ki pulları toplamaya başladıkları vakit.. Oyun bitti sandıkları vakit.. Pişman olabilirler kırdıklarına, gerçekten. Çok kırıldım. Ama hiç mars olmadım neyse ki. Oysa kırmasalar da olurdu oyun. Ben de kırmazdım. Ve fakat ille de tek bir kazananı olacaktıysa, yine olurdu. 

su

sığ görünen derin suların var düşenin canı acımasın diye ...demişti bir arkadaş bana yıllar önce.

you look so fine.

Bu gece

Bir yığma şehirde, filizleri çıkılmış beton binalar gibi hissediyorum bu gece. Tuğlaları istiflenmiş, dizilmeyi bekleyen. 02/09/13

of.

Okuyorum, çalışıyorum. Yani çalışmaya çalışıyorum. Ama yarım akılla. Kadın olmak yoruyor bazen. Hele ki dolunay ve pms zamanları. Kaçarı yok, her kadın bipoları tadacaktır.. :(

Küçük Bir Denizkızı

Başını sudan çıkardığında kocaman mavi gözlerini bana dikip yanımda yüzmeye başladı. Yok böyle bir güzellik! Dalıyor, taklalar atıyor, çıkıyor, sonra kurbağalama yüzüyordu. Ben ahesteydim gerçi ama bana yetişmek için oldukça çaba sarfediyordu. Havuzun öteki ucuna ulaşıp tutunduğumda neredeyse benimle aynı zamanda tutundu. Dönüp gülümsedim, "Merhaba, küçük denizkızı. Ne kadar güzel yüzüyorsun öyle."  Hafif utangaç güldü ve benimle bir yüzmeye devam etti. Öteki kıyıya tutunduğumuzda, havuzdaki diğer çocukları gösterdim. "Akraba mısınız, arkadaş mı?"  "Yok şimdi tanıştım onlarla, misafirim ben burada oturmuyorum." "Kaç yaşındasın?" "Dokuz." "Adın ne?"  "İpek." Tam da İpek adı verilecek bir kızdı, doğrusu! O kıyıya tutunup ne kadar sohbet ettik bilmiyorum. Arada yüzdük, daldık, 2,5 metreye göbeklerimizi değdirdik, çıktık, deniz kestanelerinden, evcil hayvanlara ve hatta uzaylılara kadar her şeyden konuştuk.

supermassive & glorious

Geceyarısından Önce (Before Midnight)

Favori romantik-felsefik film serim Gündoğumundan Önce (Before Sunrise) ve Günbatımından Önce (Before Sunset) ardından bir 9 yıl daha geçmiş halde buluyoruz Jesse ve Celine'i. Bu sefer yüreğimize indirdiler desem yeridir. En gerçekçi film buydu. Güzel bir aşk hikayesi onlarınki, hayatın içinden, olası ama süprizli. Bu son filmde artık 40lı yaşlarındaki ikili, ilişkilerini ciddi bir süzgeçten geçirirken bize de kendi ilişkilerimizi sorgulatıyorlar. Farkediyoruz ki aslında hemen hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz. Bencil insan özümüz, tahammülsüzlüğümüz, aldanmalarımız ve aldatmalarımızla, sevgimizin yenip yenemeyeceğini bilemediğimiz tüm şeytanlarımızla işte buradayız. Filmin sonunda ruh halinize göre sevgilinizle kavga da edebilirsiniz, her şeyi unutup baştan da başlayabilirsiniz. Soru: Neden ilişkiler baştaki heyecanı kaybetmeye mahkumdur? Bir gün gelir onu eskisi gibi özlemediğinizi fark edersiniz. Hep o gün gelir ama. Her saat duymak istediğiniz o sesi yalnızca geceleri o da ar

Don Kişot ve Dulsinya

Don Kişot Ölümsüz gençliğin şövalyesi, Ellisinde uyup yüreğinde çarpan aklına Bir temmuz sabahı fethine çıktı Güzelin, doğrunun ve haklının: Önünde mağrur, aptal devleriyle dünya, Altında mahzun ve kahraman Rosinant'ı. Bilirim, hele bir düşmeye gör hasretin halisine, Hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek, Yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok, Yel değirmenleriyle dövüşülecek. Haklısın, elbette senin Dulsinya'ndır dünyanın en güzel kadını, Elbette sen haykıracaksın bunu Bezirganların suratına, Ve alaşağı edecekler seni Bir temiz pataklayacaklar seni. Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun, Sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin Ağır, demir kabuğunun içinde Ve Dulsinya bir kat daha güzelleşecek.  (Nazım Hikmet Ran) 1605 yılında Cervantes tarafından maceraperest ve hayalperest bir halk kahramanı olarak tasvir edilmiştir Şövalye Don Kişot. Yaşlı atı Rosinante ve realist uşağı Sancho Panza ile güçsüz bir ekip oluşturmuş ve sevdiği hayali kadın, Dulsin

Shameless.

Değer yargılarınızı yerle bir edecek, müptelası olacağınız dizi :) Şahsen ben ilk 4 bölümle böyle oldum. Bırakamıyorum. Supernatural'ı esgeçip izliyorum filan. Bu arada yapacak başka işim yok mu? Vaar. Ama yapasım yok, şimdilik :)

Git Kendini Çok Sevdirmeden

İnsanın hiç tanımadığı biriyle konuşması bir yerde kolay. Uygarlık dediğimiz şeyde bunun için binlerce yol geliştirilmiş. Ama bir zamanlar tanımış olduğunuz, ruhunuzu ara yollarına kadar bilen, üstelik bugün hala aynı kişi olduğundan bile emin olamadığınız bir yabancıya, ilk yirmi dakikadan sonra neler söylemek gerektiğini anlatan bir görgü kuralı yok henüz. - Git Kendini Çok Sevdirmeden (T. Kiremitçi)

Ağaçların Altında Yaşamak

2 gün ağaçların altında bir çadırda yaşadım. Evet, düşündüğüm üzere titiz ve konformistim. Ama başardım! :) Doğayla iç içe olmak (böceklere rağmen) insana müthiş huzur veriyor. Oksijeni hissettim. ZAMANIN YAVAŞ AKTIĞINI HİSSETTİM. Evet! Sanki ömür uzuyormuş gibi bir his... Ağaçların gölgesinde uykunun keyfini tattım, belki çocukluğumdaki piknik zamanlarından beri hissetmemiştim. Göçebe hayat, beğendiğin ağacın altına kurulma özgürlüğü, hepimizi cebinden çıkaracak kadar yaşlı, koca gövdeli ulu çam, saksağanlar, cırcırböcekleri, çalışkan karıncalar, sincaplar... Deniz tuzu, yaz rüzgarı, aileler, sezonluk kocaman çadırlar, karavanlar. Böyle de bir hayat var. Bohem, özgür... Şimdi çadırımızı alıp, Türkiye'nin çeşitli yerlerine gidip kurulmak istiyorum! Tatil sen ne güzel şeysin!

Dance Me To The End Of Love

Beni uzaktan yakına, ufuktan gözlerine çeken şarkı.

Terazi

Uzak ve yakın Yüksek ve alçak Orta şiddetli geçimsiz Az ve çok Asap bozucu Hoşa gidici Adil ve faşist ?? Pek bir dengesiz

Böyle zamanlarda...

Bazen birini çok özlersin, kalbinin ucu titrer. Bazen pişman olduğun yaşanmamışlıklar olur. Kimseye söyleyemezsin... Kayaların üzerinden rüzgara koşmak, yıldızları, dolunayı izlemek istersin. Şarkı söyleyesin gelir. Küçük mucizeler beklersin. Öyle, ansızın... Bugün toplantı masasında 25-30 yıl sonraki İzmir'den bahsederlerken çoğu orta yaşlı hocalarıma baktım. Yaşamı düşündüm. Yaşanacak kadarı. Böyle zamanlarda herşey anlamsız gelir. Seni yerle bir etmiş insanları bile yeniden sevebilme gücü gelir. Sevgi sınırsız bir şey olmalı. Böyle zamanlarda ansızın gözlerin doluverir. Sonra geçer böyle zamanlar. Ama tek bildiğim... Biz sanırım sadece böyle zamanlarda gerçekten yaşıyoruz, nefes alıyoruz. Bugün Filiz'i de düşündüm. 2011 Kasım ayında kaybettiğimiz arkadaşımızı. Evlenecekti yaşasaydı. Sevgilisini düşündüm. Atlatmış mıdır? Huzur içinde uyu arkadaşım. Yaşam çok kısa, çok uzun, çok dehşetengiz ve çok mutluluk verici. Ölüm nasıl henüz bilmiyoruz. Devam ediyoruz...

Kentlinin Kenti

Direniş 15. gününde. Taksim Dayanışması’nın talepleri dinlenmemekle birlikte, basın açıklamaları da baltalanma yoluna gidiliyor. Eylemcilere çapulcu, terörist, valdal vb. birçok hakaret ve iftirada bulunmakta ve çeşitli provokatörler aracılığıyla birlik beraberliği bölmeye çalışmaktalar. Müzakere ortamını oluşturmak yerine, tepeden bakan, “ben ne dersem o olur, dağılın” zihniyetindeki yönetimin olayları yatıştırmaktan çok, çeşitli sebeplerle, körüklemek istediği aşikar. Gezi Parkı Direnişi en başta neden başlamıştı? Halka kendi yaşadığı şehir, çevre, habitat üzerinde söz hakkı tanınmadığı için başlamıştı.  Bir şehrin sayılı yeşil alanını, o şehirde yaşayanlara danışmadan talan eden diktalar, günümüz modern dünyasında artık çok demode. Tüm dünyada yükselişe geçen anlayış  katılımcı demokrasi dir (participatory democracy). Artık bir planlama ya da tasarım çalışması yapıldığında yerel halkın fikrinin alınması gerekmektedir. Çünkü demokrasinin gereği budur. Çünkü demokrasi sadece seçi

Evren

Evren şimdi kocaman ya... Bize göre dev, sonsuz, büyük. Belki minicik nereden biliyoruz? Belki sonsuz dediğimiz herşey yakıncacık ve olası? Arka planda duvarda asılı bir tabloyu belli belirsiz görmek, sonra bir anlığına o güzel manzaranın bir tablo olmadığını, tam orada bir pencere olduğunu fark etmek gibi? Duvarımızda bir tablo mu, yoksa bir pencere mi var? Gerçeği olduğu gibi mi görüyoruz, sandığımız gibi mi? Doğrular, yanlışlar, zamana, mekana, kişiye ve değerlere göre değişen yasalar... 1789 devriminde suçlu bulunup idam edilen Kral ve Kraliçenin 200 yıl sonra yeniden yargılanıp beraat etmesi gibi! Belki 200 yıl sonra bambaşka bir sistem olacak? Herşey devinimde, yıkılıyor, yeniden yapılıyor. İleri akar görünen zaman belki de yerli yerinde duruyor? İskenderiye kütüphanesi yanmasaydı belki 'şimdi bulduk sandığımız 100 yıllık gerçekler'i keşfedebilirdik? Ama bilgi, farkındalık kötü emelli insanların düşmanı olmuş hep. Bu yaşamda başıma gelebilecek en büyük iyiliğin v

günlüğümden...

Aynı yalanlara inanmak isteyen bir çocuk gibiyim. Gökkuşağının bitiminde altın bulmak gibidir aşk. Ama her şeye rağmen inanmak istersin... O altını bulmak istiyorum defter. 24.12.2010

perfectly imperferct

Oldu da Bitti MAŞALLAH

Tarih, din, etik ve çocuk hakları açısından... bu kitabı okumanız tavsiye. İnternetten kolayca ulaşabilirsiniz.

aşkın en acı ve tatlı hali

Hani derler ya insan olayları değil, onları yaşarken hissettiklerini hatırlar .. Hani hem acı hem tatlı bir sürü şey yaşanır, hissedilir .. Yıllar sonra hep güzel duygular hatırlanır, özlenir, daha çok sevilir .. Ama acının gölgesi  de hep bir köşede gizlenir .. Frida & Diego

PhD

Doctor of Philosophy'deki felsefeyi severim. Bizde tercümesi doktor; oysa esası felsefe doktoru;  nam-ı diğer filozof :)

that i would be good.

i yi olacağımı sanmıştım hiçbir şey yapmasam bile iyi olacağımı sanmıştım reddedilsem bile iyi olacağımı sanmıştım hasta olsam ve öyle kalsam bile iyi olacağımı sanmıştım 4,5 kilo birden alsam bile iyi olacağımı sanmıştım iflas etsem bile iyi olacağımı sanmıştım saçımı ve gençliğimi kaybetsem bile hala harika olacağımı sanmıştım artık kraliçe olmasam bile güçlü olacağımı sanmıştım farkında olmadığımda sevileceğimi sanmıştım tüm hislerimi yok etsem bile iyi olacağımı sanmıştım saplanıp kalsam bile sevileceğimi sanmıştım öfkeliyken bile iyi olacağımı sanmıştım bağımlıyken bile iyi olacağımı sanmıştım akıl sağlığımı yitirsem bile iyi olacağımı sanmıştım seninle ya da sensiz

Keep Calm-omatic

Ben yaptım! :)

Tao (Dao)

Hiç hiçliktir; boşluktur, var olmamaktır. Bir tekerleğin otuz parmağı ortak bir poyranın çevresinde buluşsa da, sadece merkezindeki deliğin boşluğudur, tekerleğin dönmesini sağlayan. Bir kase yapmak için şekil verilen şey kil olsa da, sadece içindeki boş mekandır, suyun tutulmasını sağlayan. Bir oda yapmak için duvarlar bir araya getirilse de, sadece bir kapı ve bir pencere boşluğu açılarak içeri girilip ikamet edilebilir. Bundan dolayıdır ki, bir şey sadece var ise cansız atıl bir kütledir; ancak bir hiçliğe sahip ise canı vardır. Tao Te Ching (Daode Jing) / Lao Tzu (Laozi)

senza fiato

senza fiato lasciami e poi  già che sei qui non te ne andare   prendimi quel poco che ho   lasciami i segni dell'amore.   io domani rinuncerò   a troppe cose mie di ieri   i pensieri miei quelli no   con me li porterò.   lei è giusta, lei è per te   lei è la tua canzone   lei è una parte di te   io un'emozione.   senza fiato lasciami e poi   prenditi pure chi ti piace   se nemica non mi farai   la pace tua sarò.   non dimenticare però   l'amore è come il vento   ti prende quello che può in un momento.   chi mi rimane, chi mi rimane   chi mi rimane dentro il cuor.   chi mi rimane, chi mi rimane   chi mi rimane dentro il cuor.   chi mi rimane, chi mi rimane   chi mi rimane dentro il cuor.   chi mi rimane, chi mi rimane   chi mi rimane dentro il cuor.  

Fifty Shades of Grey

Christian Grey.. Her kadının içindeki iyiliksever, uslanmaz anaç hemşire ruhunu okşayan; yakışıklı, zengin, akıllı ve ciddi sorunları olan kara şövalye. Anastasia Steele, tüm kadınlar için bu harikulade mahlukatı iyileştiriyor ve seviyor sanki. Böylesi erotik bir roman okumamıştım. Belki biraz beyaz dizi havasında ama akıcı ve güzel bir senaryosu var. Soru şu; bu seriyi filme çekmeye hazırlanan Hollywood kimleri oynatacak? Filmin yönetmeni kim olacak? Ve ne derece cesur sahneler için hazırlar acaba? Merak konusu.. Ama kesinlikle ortalık fena karışacak ;)

stonehenge

bir gün seni göreceğim...

the pleasure is all mine.

when in doubt, give.

Eski Dostlar

Eski dostları düşündüm dün, bugün.. Tıpkı eski aşklar gibi, eski dostlar da unutulmaya yüz tutmuş. Ama vardılar, oradaydılar. Ve mutluyduk beraber, bir zamanlar. Kim bilir belki de her şeyin bir zamanı var? Bir telefon, bir mesaj, bir mail değiştirir her şeyi. Bilirsiniz. Bir özür. Hatalı olsanız da olmasanız da. Özür dileseniz barışırsınız büyük ihtimalle. Ama o telefon hiç edilmez, o mesaj hiç yollanmaz. Çünkü her iki taraf da kusuru karşısında bulur. Gurur, sevgisinden önce gelir. Hayatından bir kişinin eksilmesi, gururunun incinmesinden yeğdir. Evet, böyle galiba. Şimdi bize doğru gelen tavırlarımız belki 10 sene sonra çok anlamsız gelecek. Ama bugün anlamlı. Çünkü yıllar sonra iyileşecek olan kalp kırıkları, unutulacak olan tatsız anılar henüz hala taze. Bir gün gelip neden koptuğumuzu unutana kadar ya da sonsuza kadar.. Eski dostları özledim dün, bugün.. Ama onları şimdi yanımda istemedim. Onları tam olarak şimdi onları bildiğim halleriyle istemedim. Dündeki halleriyle ve dün

Pek çok şey

Tanrı-özünüz tek başına yaşamaz varlığınızın içinde. İçinizdeki pek çok şey henüz insan ve pek çok şey henüz insan değil. Halil Cibran (Ermiş)

Dostluk Üzerine (Ermiş)

Dostunuz sizin karşılığını bulmuş ihtiyacınızdır. O, sizin sevgiyle ekip teşekkürle biçtiğiniz tarlanızdır.  Sizin sofranız ve ocak başınızdır.  Çünkü siz ona aç olarak koşar ve huzura kavuşabilmek için onu ararsınız.  Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken, kendi aklınızdan geçen ne ‘hayır’ ne de ‘evet’i ona söylemekten korkmayınız.  Ve o sustuğunda yüreğiniz onun yüreğini dinlemeyi sürdürsün; ç ünkü sözcükler olmasa da, dostluklarda tüm düşünceler, tüm istekler,tüm umutlar doğar ve açıklanmayan bir mutlulukla paylaşılır.  Dostunuzdan ayrı düştüğünüzde üzüntüye kapılmayın; ç ünkü dostunuzun en beğendiğiniz yanı yokluğunda daha bir belirginleşir, tıpkı dağın tırmanana değil ovadan bakana daha açık göründüğü gibi.  Dostluğunuzda ruhsal derinliğin arttırılmasından öte bir amaç olmasın.  Çünkü kendi gizemini çözümleyebilmekten öte bir şeyler arayan sevgi, sevgi değildir; öne sürülmüş bir ağdır ki bununla yalnızca yararsız olan yakalanır.  Ve bırak senin en iyi neyin varsa dostunun ol