Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kafası Ortaya Karışık Kadınlar

Ben kendimle ilgili bu kadar emin değilken, siz benimle ilgili nasıl bu kadar emin olabilirsiniz? Eğitim ve öğrenim hayatıma devam ettikçe, okudukça, izledikçe, yaşadıkça ve yaş aldıkça her şeye daha bir şüpheli yaklaşır oldum. Eskiden duyduğum anda inandığım şeyleri daha iyi irdelemeye, soruşturmaya, farklı bakış açılarından görmeye çalışmaya başladım. Dogmalardan eleştirel gerçekliğe doğru bir kayma yaşadım. Böyle olunca eskiden olduğum güler yüzlü, umursamaz Pollyanna olamıyorum artık. Anneannem "Ben eski Dalya'mı istiyorum" dediği zaman, artık dönüş için çok geç olduğunu biliyorum. Yapacak bir şey yok. Sorgulamaya başlayan her insan, ensesindeki o şüphe ve huzursuzlukla yaşamayı ve bu şekilde de mutlu olmayı öğrenmeli. Ama hayata daha tahammülsüz olunduğu bir gerçek. Belki sonraki aşaması sakinliktir bu sürecin? Her şeyi kabullenmek... Şu anda her şeyi, her saçma cümleyi, inanışı ve insanı kabullenmek inanılmaz zor geliyor. Gün içinde çoğunlukla hissettiğim duygu

Narla İncire Gazel

Seni, lavanta kokulu bir sabunda; bir kavun diliminde, açık, uçuk gümüş rengi bir çorapta; bir yasemin dalında; adını bilmediğim, bilmemekten utanç duyduğum halde öğrenmek istemediğim, tek bildiğim görünüşe göre tatulayla bir hısımlığı olması gerektiği sabun kokulu, el büyüklüğünde, fildişi rengi bir çiçeğin açışında; yıkık kemerlerde uyuyakalan kedilerde; gecenin soğumuş kumunu döven, patlayan dalgaların sesinde; günün ilk ağartısında, karanlık saatler boyunca dağıtıp durduğun yatağında sabahın serinliği çıplaklığına işlemeye başlarken uyanmaksızın, omuzlarına doğru çektiğin, örtündüğün bir çarşafın ılık, ak mutluluğunda bulacağım; dirim içimden çekilesiye... Bilge Karasu - Narla İncire Gazel

Bu sefer

Beni asla bırakmayacaktı Öyle söylemişti Sözcüklerle değil elbette Ama Neden bilmem En çok ona inanmıştım Ama bırakacaktı Çünkü hep biri bırakırdı Ve biliyordum Bu sefer Giden ben olmayacaktım

Virginia için...

... Kadını dudaklarından öptü. Tanıyordu onu, adamın karısıydı. İrkildi kadın, ittirdi, korku ve tiksintiyle bakakaldı ona. Sakince cevap verdi bu bakışa:  "Dudaklarım seninkilere değdi. Ve seninkiler de onunkilere değecek. Böylece ve ancak bu şekilde onu öpebileceğim." Kadın ona dehşetle, deliymişçesine baktı, başını iki yana salladı, arkasını dönüp yürüdü. Deliydi belki gerçekten, omuzlarını silkti. ... Nehrin kenarına oturmuş, yazıyordu. Birçoğunu karalıyor ya da buruşturup atıyordu gerçi, ama yazmaya devam ediyordu. Eline kramp girse bile... tam bulmuştu o aradığı güzel bağlacı, tam kalemi kağıdına dokunmuştu ki, onu hissetti. Döndü, O'ydu. Kocaman gülümsedi. Ta gözlerinden gülümsedi. Çoğu zaman, hatta hiç gülümsemezdi oysa. Yerinden kalktı ve koşar adım vardı yanına. Gözleri dolmuştu sevinçten. "Geldin!" diye şakıdı. Adam ciddi ve kızgın gözüküyordu. Olsun. Umurunda değildi. Buradaydı işte! "Hoş geldin! İyi ki geldin! Çok mut

Bir zamanlar

Gamzelerime oturan çocuklar nerede Gözlerimdeki güneş parçaları Bilmem konuşabilir miyim martılarla Daha önce konuşmuş muydum Hatırlamıyorum ki Aynı rüyayı görebilir miyim onunla Aynı yıldıza bakıp yön bulabilir miyim Hala tavşan deliklerine düşebilir miyim Aşk senin zamanın var mı Uçuşur musun hep etrafımızda Ama bilmen gerekir Eskisi gibi değilim, çok değiştim Belki artık sevebileceğin gibi değilim 2010

Brütüs

En güzel günlerimin üç melun adamı var Biri sensin, biri o, biri ötekisi Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi Sana gelince... Ne ben Sezar'ım, ne de sen Brütüs'sün Ne ben sana kızarım, Ne de zatın zahmet edip bana küssün Artık seninle biz, Düşman bile değiliz.  Nazım Hikmet'in bu dizelerini oldum olası sevmişimdir. Değer verdiğimiz ve değerimizi boşa çıkaran herkese ithaf edilebilirler. Büyüksün Nazım usta! Arkadaşlık çok değerli bir iletişim biçimi. Sosyal çevremizi tamamen kendi seçimlerimizle oluştururuz. Bu çevreden bir elin parmaklarını geçmeyecek dostlar çıkarır ve hayat boyu birbirimize iyi günde, kötü günde yoldaş olacağımızı umarız. Birkaçı öyledir gerçekten. Ama mutlaka çürük elmalar çıkar içlerinden. Ve işte o zaman gelir en kallavisinden bir dost kazığı.  Benim için dostluğun koşulsuz olması çok önemlidir. Koşulsuz derken gerçekten koşulsuz. Yani bilmemkaç hafta aramadığında sana kinaye etmez gerçek dost. Özlediğinde ya da ihtiyacın ol

Bir tatlı huzur almaya geldik, Palamutbükü'nde!

Tatil gerçek bir ihtiyaç. Kaçıp gitmek, tüm sorumluluklardan, sıkıcı detaylardan, bıdıbıdıdan, işten güçten uzaklaşmak, nefes almak, yaşadığını hissetmek. Temmuz ayı kaçamağımız Datça-Palamutbükü dımtıs dımtıs değil de sakiiinn huzurlu bir tatil geçirmek isteyen 30 yaş civarı (ve de üstü) kesim için ideal. Zaten Çeşme'nin çivisi çıkmış durumda. Akyaka da bayram kalabalığıyla yüreğime indirdi! Palamutbükü'nde Şef'in Yeri özel tavsiyemiz. Şef abimiz çok tatlı. Sırada Bodrum var! Tabi ondan önce Çanakkale analitik etüt stajı ;) İyi tatiller! ❤️

21. yy Türkiye'si "Aileyi Mutlu Etme" Kriterleri

Aileyi saymak, sevmek, sözlerini dinlemek: mümkünse dediklerini hiç sorgulamadan yap ve onları şımart (bunca yaşına kadar onlar seni şımarttı, değil mi ama?) Ev işlerinde yardımcı olmak: ya da yardımcı tutmak. Maaşını biriktirmek: kendi geleceğin için, mümkünse hiç harcaman olmasın. hem de hiç. Başarılı olmak: çok çalış, başarılı ol, ilk başarısızlıkta seni yerin dibine sokar, bir yıl da bundan konuşurlar maazallah. Aile fertlerinin kişisel sorunlarını çözmek: hepsi senin daha fazla sevgi göstermen gerektiğinden. gerekirse sen terapiste git ve kişiliğini baştan yapılandır. onlar gidemezler, sonuçta onlar deli değiller. Münasip bir aday bulmak: onların uygun bulduğu "çatı damat adayı"nı sevmen gerekecek, ama sakın öveyim deme! her zaman elinden kaçıp gidivereceğin korkusunu salmalısın adamın yüreğine. kalpten gitsin erkenden ya da seni boşasın, sen gene aileye kal. emin ol turşunu kuracaklar bebeğim, sorry. Sevgili mi o da ne: aman diyim. hele münasipliğin ucundan

21. yy Türkiye'si "Sevilme" Kriterleri

Ev işlerinde on numero olmak: yemek, ütü, tertip vs. 7x24 fonksiyonu genişletilmiş annelik:  ilgi, ilgi, ilgi... üstelik bundan mutluluk da duyacaksınız, hele bir duymayın... Her daim güzel ve güler yüzlü olmak: bakımlı ol bebeğim, gamzelerini göster. Kariyer sahibi olmak: üniversite diploması olacak, ayrıca elimiz ekmek tutacak, çok çalışmamız lazım çoook. Prestij sağlamak : toplum içinde gurur verici bir kimlik olunacak, elini ayağını nereye koyacağını, nerede ne diyeceğini bileceksin. Mütevazi olmak: kendini anlatmayacak, sen yapsan da ben yaptım demeyecek, böbürlenmeyeceksin, gerekirse o seni anlatır. Onun gururunu okşamak: sevdiceğe her daim destek olunacak, dibe iniş noktalarında her daim tutup başımızın üstüne koyacağız. Sorunsuz olmak: kol kırılır, yen içinde kalır. kendi içinde ya da çevresel problemleri olan insanı kim ister ki? sorunlarını anlatma; insanların yapacak daha önemli işleri var, spora gitmek gibi mesela... Uyumlu olmak: onunla girdiğin her ortama

Yüreğim

Harikulade bir gözyaşı düştü Kapıdaki tutku çiçeğinden Geliyor kumrum, sevgilim, Hayatım, yazgım; Kırmızı gül haykırıyor, "yakında o, yakında"; Beyaz gül ağlıyor, "geç kaldı o, geç", Hezarfen çiçeği dinliyor "duyuyorum, duyuyorum", Nilüfer fısıldıyor, "bekliyorum". Tennyson Yüreğim, yuvası diri bir sürgünde şarkıcı  bir kuş; Yüreğim, dalları meyvelerle yüklü bir elma ağacı, Yüreğim, dingin bir denizin sığlıklarında gezinen ebemkuşağı,  Denizkabuğu, Şeytan minaresi; Yüreğim hepsinden daha mutlu, Çünkü sevgilim yanımda.  Christina Rosetti

Hayat Memat

Beyoğlu'nun ortasında oturmuş kahvaltımı ederken düşünüyorum. Düşünebiliyorum çünkü şu anda zamanım var, çünkü ivedilikle çözülmesi gereken hayat memat meselesi sorunlarım yok. Başımı sokabileceğim çeşitli evler var ve karnımı doyurabiliyorum. Yoo, baba parasıyla büyüyen şımarık çocuklardan olmadım hiç. Ama şanslı bir çocuktum. Hayat yolunda destekçim olan sevgi dolu bir ailede doğmuştum. Şimdi benim burada oturmamı, kahvaltı etmemi, güzel giysiler alıp giymemi ve bunun sonucunda mekan sahipleri, yoldan geçen insanlar, otobüs şöförü yada bakkal amca tarafından saygı görmemi sağlayan bileğimin hakkıyla kazandığım paradır. Ancak Jonathan Raban'ın bahsettiği gibi bir  soft city de, bir ansiklopedide yada bir tiyatroda önemli bir rolüm varsa (tabi eğer varsa) bu mertebeye tek başıma erişmedim. Fakat fırsatları değerlendirip koşulları iyileştirdim. Altın dişli bir çingene çocuklarıyla içeri adım atıp dilendiğinde ve vermediğimde pek üzülemedim açıkçası. Kaldı ki çorap satan y

Yeter ki sev.

Sadece şu an var sevgimizi paylaşabilmek için. Bazı zamanlar anlarız aslında, hatırlarız birgün biteceğini. Uzun ya da kısa. Bir sokak kedisini okşayıp ardına bakmadan yürümek gibi geçmişteki sevdalar. Bir daha hiç görmemecesine. İyi olduğunu umup, aslında olmadığını düşünmezcesine. Yaşam yalnızca bir saniye. Öylesine hassas, öylesine kırılgan. Ona bir daha hiç dokunamayacak olmak, bir zamanlar seninle olduğunu ve çok ama çok sevdiğin gerçeğini değiştirir mi? Değişmez bu ana kazınmış olan hiçbir şey. Kimin ne düşündüğünün ne önemi var? Seviyorsan sev. Şimdi sev. Yeter ki sev. Yarın yine gün doğacak mı kim bilebilir?

Because

Because the world is round it turns me on Because the world is round Because the wind is high it blows my mind Because the wind is high Love is old, love is new Love is all, love is you Because the sky is blue, it makes me cry Because the sky is blue

Pencere

pencereyi kapama gök dolabilir içeri sen neyi görebilirsin ıslak bir bulutun yağışını mı pencereyi kapama kuş dolabilir içeri sen neyi taşıyabilirsin kırık bir dalın yükünü mü pencereyi aç soluğun çıksın dışarı sen büyütmedin mi ciğerinde onu kokusu hayatı yıkasın diye pencereyi aç sesin sarsın dünyayı duyulur elbet ta ötelerden yürek kendini tanır Arkadaş Zekai Özger

2014

Bir yılı daha geride bıraktık işte... Ah çok şeyler oldu bu yıl. Çok fazla düğüm ve belirsizlik ve ucu bucağı görülmeyen başlangıçlar. 2014 yılından istediğim tüm güzelliklerin en başına NETLİĞİ koyuyorum bu sefer. Ah şu insanoğlunun memnuniyetsizliği yok mu! Çok güzel bir günün ardından, çok istenilen bir hediyeyi alır almaz, ya da arzulanan bir insana dokunur dokunmaz hemen bir başka hedefe çevrilen memnuniyetsiz bakışlar... Birçok başarı elde eder, azıcık takdir görür, ardından yaptığımız kimilerince (ve belki) hatalı davranışlardan ötürü eleştiriliriz. İnsanoğlunun hata yapma hakkı yok mudur? Kendimiz başlı başına hata değil miyizdir hatta? Tamam tamam, fazla anti-humanist olduğumun farkındayım. İçini bile isteye boşalttığımız kavramlara başka anlamlar tıkıştırmaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Ne zaman başkalarını değil kendimizi düşünerek yaşadığımız zamanlarda, sadece başkalarını düşünerek yaşayanlardan hakaret işitmeyeceğiz? Bilmiyorum. Tek bildiğim daha çok özgürlüğe, saygıya, sev