Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Somebody That I Used To Know

Dolunay

Yapma bunu dolunay Ruhum coşkulu yükselişlerdeyken Bakma bana bulutları aralayarak Çok güzelsin İşte bu yüzden Hatırlatıyorsun duygularımı Kırma beni dolunay Tam unutuvermişken adımı Hatırlatma Gecenin içinde kaybolmuşken Karanlığı aydınlatıyorsun Ya beğenmezsem gördüklerimi? Sorma bana dolunay Ne zaman geçecek diye sorma Belki geçti çoktan, belki hiç olmamıştı Belki de hep orada kalacak Kim bilir ben ne zaman geçerim Ne zaman kopar, iyileşirim kendimden Üzme beni dolunay Eziliyorum kudretinin ağırlığıyla Gözlerim kamaşıyor Kayboluyorum Bakma bana bulutları aralayarak 27.07.2010

Beni Benimle Bırak

Beni benimle bırak ki Kendim alayım kararlarımı Ya da daha güzeli Yine kararsız kalayım Hiç ses etme ki Seni unutayım Kolay unutulurmuş hem Gözden ırak, gönülden ırak Öyle derin bir sessizlik olsun ki Hayal sanayım yaşananları Olmamış gibi Aslında hiç yokmuş gibi Ya da zaman tanı en güzeli Durulsun tüm sularım Yine biri taş atana kadar Kalan halkaları sayayım Bir de bilebilsem aslında Ne istediğini Ne istediğimi Neyi beklediğimizi Beni benimle bırak-ma... 13.08.2010

İki Tel Beyaz

Giden ve kalan şeylerim On altı ay, yirmi altı gün, yirmi saat Ve iki tel beyaz Koparıp atmayacağım Hep hatırlayacağım derslerim Bana bir daha asla Seni seviyorum, diyemeyeceksin Çünkü iki kelime değil sevmek İki paralık değil Birkaç tuş dokunuşunda Telefonun ucunda değil Sevmek sandığım Bu sevmek değil 05.09.2010

Bir Gün

Bir parkta oturmuşum Beyazıt'ın kulesini seyrederken Sımsıcak bir güneş parlıyor Sanat limanına dev bir gemi yanaşmış İçinde yüzlerce insan Ve çocuk çığlıkları Sonra amaçsızca yürürken Galata'da Okulu kırmanın dayanılmaz hafifliği omuzlarımda Yanıbaşımda şehir amansızca akıp gidiyor Yalnız değilim hem Tanıdık tanımadık kalabalıklar etrafımda Gülümsüyorum Sonra düşünüyorum her cümle arasında Paylaşılamayan her dakika için Üzülüyorum Merak etmemek elde mi Keşiflerimde yoldaşım Sorularıma cevabım Kahkahalarıma yankım Yanıbaşım Ne zaman sen olacaksın? 12.11.2010

Karşılık-sız

Bulanık suya Buzlu cama bakmak gibi Bir sağıra Dilsiz dağa haykırmak gibi Çok önceden mühürlenmiş Bir kapıyı çalmak gibi Yalnızlar rıhtımında Yoldaş ararken Bir yabancıyı Sevdiğini sanmak gibi 04.12.2010

Dalgalara Karşı

Sana bu satırları yazdıran her kimse Onu tanımak isterdim Kim böyle bir çaresizliğe itebilir seni Kim sevgiden şüphe ettirir ve ruhuna serper kar taneleri Bir adam tanıdım ben Güçlü, cesur, akıllı Bilmem belki de tanıdım sandım O adam dallarında kumruların toplaştığı vişne ağaçlarına sarılır Ve bazen sisler içinde yürür geceleri Hayatı dört duvar değildir o adamın Geçmişi de prangalamaz bileklerini Ben korkup kaçmadım mı hiç En iyi yaptığım şeydi küçüklüğümden beri Şimdiyse büyüdüm ve öğrendim beklemeyi Bazen ben de düşünürüm Hayatın ne yöne gittiğini Kendi akışı hep sürükler bizleri Ama bilirim Gerektiğinde dalgalara karşı yüzmeyi... 10.12.2010

Düşünüyorum

Düşünüyorum Aklımdan yaşanmış Ya da yaşanma olasılığı olan her şey Birer birer geçiyor Kısa film şeritleri gibi Evirip çeviriyorum Bir kulp bulup tutmaya çalışıyorum Ama Hep yere düşürüyorum. 20.01.2011

Yalnız mıyım?

Yalnız mıyım? Çok kalabalık... Çok gürültülü, komik ve eğlenceli... Ve zor...  Ve ödülleri olan... Ama yine de... Yalnız mıyım? Bir bakışımla beni anlayabilecek, beni tamamlayabilecek hiç kimse yok mu gerçekten? Dokunuşuyla bütün acıları yok edecek, kalbimi... tüm benliğimi titretecek biri yok mu? Anladığımda korkmayacağım, bana cesareti öğretecek ? Beni daha güçlü kılacak, aciz hissettiğimde sarıp koruyacak, ama büyümem gerektiği için beni gene kalabalığa itebilecek biri yok mu? Öfkemle yüzleşmek pahasına bana doğruları sunacak biri... Dolansız olacak biri. Hep kendi gibi olan biri. Ezmeyen ve kendini  ezdirmeyen  biri. Uzun süre yokluğuma katlanacak olsa bile gerektiğinde bana "Git" diyebilecek biri. Yürekli biri. "Seni seviyorum"u ve "Seni sevmiyorum"u gerçekten öyle hissettiği için, tereddüt etmeden söyleyecek biri. Acıtınca özür dileyebilecek biri. Acıtmamak için gitmeyi göze alacak biri. Bana elini uzattığ

Bir Çürük Hikaye

Geçmiş zaman. Kış. Gata Tıp Fakültesi Hastanesi. Çürük raporu için heyet sırası. Kadın için oldukça ilginç bir tecrübe. Ne çok insan var. Askere gitmemek için ne çok teferruat, eziyet. Yabancı hissediyor, daha sıkı tutuyor adamın elini. Geniş bir koridorda kümelenmiş erkek yığınları var. Bir de o kalabalıkla tezat oluşturacak azlıkta sandalyeler. Şaşkınlıkla fark ediyor kadın iki sandalye boş. İki sıra halinde üçlü koltuklar, önde iki adam, arkada iki kadın oturuyor. Neden sonra fark ediyor yeniden, kalabalık erkek grupları onlara bakıp fısıldaşıyor. Güzeller, çok alımlılar. Dördü birden. Çok rahatsız oluyor kadın bu izole edilmişlikten. "Hadi oturalım şuraya," diyor adama. Rahatsız oluyor adam, "Duralım işte burada." diyor. O kalabalık erkek grubuna girmiyor, yanında kadın var çünkü, arada kalıyor. Arada kalan birçokları gibi...  Kadın ona bakıyor. Anlatamadı galiba. "Oturuyoruz, dedim." Ve beklemeden ikinci sıraya, kadınların yanına oturuyor. Adam is

Wicked Game

This world is only gonna break your heart...

The man I love

Someday he'll come along, the man I love And he'll be big and strong, the man I love And when he comes my way I'll do my best to make him stay He'll look at me and smile, I'll understand Then in a little while, he'll take my hand And though it seems absurd I know we both won't say a word Maybe I shall meet him Sunday Maybe Monday, maybe not Still I'm sure to meet him one day Maybe Tuesday will be my good news day He'll build a little home, that's meant for two From which I'll never roam, who would, would you And so all else above I'm dreaming of the man I love