Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Immature

  How could I be so immature To think he could replace The missing elements in me How extremely lazy of me...

Hiçbir Zaman Diliminde

En iyisi olsun isterdim Ne sonu ne başlangıcı olan Hiçbir yerde Hiçbir zaman diliminde Dünyanın en uzun sahilinde yürümek gibi Denizin üstünde takılı kalmış Batmayan bir güneşi izler gibi En iyisi olmak isterdim Senin için En güzel şiiri yazmak isterdim Bir defada anlarım olunca, derdim Bir defada anlaşılmıyormuş Anlayınca anlatırım, derdim Hiçbir dilde Hiçbir zaman diliminde 10.01.2012

Pembe Güller ve Hayaller 🌸

Bugün biraz kaybolmuş hissediyorum. Hani hızlıca bir yerden bir yere giderken ne için gittiğini, ya da mesela salondan kalkıp yatak odasına bir şey almaya giderken ne için kalktığını unutursun ya... Öyle bir his. Dün çok sevdiğim bir arkadaşımla buluştum, sırasıyla kahve, yürüyüş, şarap paylaşırken saatlerce sohbet etmişiz. Saati öyle unutmuşuz, öyle derin konulara girmişiz ki, o katılacağı online toplantıyı kaçırdı, ben de çiçekçide gözüme kestirdiğim uçuk pembe gülleri alamadım. Ama bugün alacağım onları. Sanırım umutlu hissetmek istiyorum. Pembe ve yeşil, kalp çakrası renkleri. Arkadaşımla renkler üzerine de konuştuk. Yeni evimi yemyeşil yaptığımdan bahsettim ona. Duvarlar, bitkiler, bazı mobilyalar... Yeşil aynı zamanda şifa rengidir, dedi arkadaşım. Çok doğru bir seçim olmuş o zaman. Hala iyileşiyorum çünkü. İyileşmeye çalışıyorum.  Ülke deprem ve ekonomi ardından seçim gündemiyle dolu. Ekonomi çok kötü. Alım gücümüz çok düştü. Dışarı çıkıp biraz sosyalleşmenin maliyeti çok yükse

Your girl is lovely, Hubbell.

Çok güzel, çok gerçekçi, 1930-1950li yılların Amerika'sını bütün politik rüzgarlarıyla beraber ele alan, duygusal ve kült bir filmdi "The Way We Were".  SATC'nin bir bölümünde Carrie Mr. Big'e filmin sonunda geçen şu meşhur repliği söylemişti: "Your girl is lovely, Hubbell." Severken ayrılan, ancak aşkıyla dost kalmaya çalışan kadınların repliği olmuş bu uzun süre belli ki.  Filmde komünizm ve liberalizm ideolojileri arasına sıkışmış, birbirinden farklı ama birbirini birçok açıdan tamamlayan iki kişinin yıllar içinde bir arada kalmak için verdiği mücadeleyi izliyoruz. Katie, Yahudi bir komünist. Hubbell ise liberal/apolitik bir Amerikalı. Çiftin hayattan beklentileri zaman içinde çok farklı noktalara evriliyor ve son kaçınılmaz oluyor. Yine de o aşk, o paylaşılmışlık asla unutulmuyor. Ayrılmasalardı film aynı etkiyi vermezdi, biliyorum. Ama insan üzülmeden edemiyor.  Tartışmalarından birinde bir noktada Hubbell Katie'ye "politikayı bu kadar kişi

Aşk Üzerine

"Aşıklar, yanılgıya düşerek aşık olma riskini, şüpheye düşerek aşksız kalma riskine tercih etmelidir." - Alain De Botton, Aşk Üzerine 

Frekans

Frekansı yüksek insanlar, yani yüksek titreşime sahip insanlar, yüksek sezgileri olan, empati yapabilen, duyarlı, yargısız ve koşulsuzca sevebilen insanlar olarak tarif ediliyor. Rağmen sevebilen insanlar yani. Frekansın yüksek olması, kişinin enerjisinin (vibe'ının, titreşiminin) yüksek olması demek. "Good vibes only" diye boşuna demiyoruz. İnsanlar arasında frekansın tutması ve tutmaması diye bir şey var. Aynı frekansta ya da enerji düzeyinde yaşamıyorsanız kesinlikle karşılıklı tahammül azalıyor. Özel ilişki, arkadaşlık ilişkisi, aile ilişkisi fark etmiyor. Dönem dönem aynı/benzer frekanslara sahip insanlara çekiliyoruz, sonra enerji düzeyleri değişime uğruyor. Bazısı enerjisini arttırırken, bazısı azaltıyor ve kişiler birbirini duymamaya, anlamamaya, birbirlerini yormaya, tahammül edememeye başlıyor. Hatta birlikte bulunduğunuz mekanın enerjisi bile düşmeye ve sizi zorlamaya başlıyor. Ne kadar adaçayı tütsüsü yaksanız da işe yaramıyor. İşte o noktada çalıyor ayrılık ç