Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Wicked Game

  The world is on fire and no one can save me but you It's strange what desire will make foolish people do I'll never dream that I'd meet somebody like you I'll never dream that I'd lose somebody like you No I don't want to fall in love (this world is only gonna break your heart) No I don't want to fall in love (this world is only gonna break your heart) With you What a wicked game to play to make me feel this way What a wicked thing to do to let me dream of you What a wicked thing to say you'll never feel this way What a wicked thing to do to make me dream of you And I don't want to fall in love (this world is only gonna break your heart) No I don't want to fall in love (this world is only gonna break your heart) With you

Kızıma...

Tarih yukarıdaki tarih değil Ama o mutluluğumun tarihi Ve başlangıç Kızım oldu, Dalya'm Dalya'm oldu, kızım benim Ve annesiyle İki kız evlat sahibi oldum Mutluluğumun başlangıcı İşte bu tarihtir  Oysa yazdığım bu tarih değil -Serdar Hazar, 1987 *** Sen geldin gönlümde çiçekler açtı Doğa şarkı söyledi ilk ses duyulunca Titredi ellerim heyecanla dokununca Bezgin usum ve deli gönlüm neşe saçtı Tarifsiz bir anlam girdabına kapıldı Yılların küskünlüğünü unuttu gönül Sanki yaşanmamış gibi başladı ömür Ve artık umut bahçesinin kapıları açıldı Sen geldin, yaşama anlam geldi Umut bahçesinde ellerim dolu çiçek Geldin, hiç korkma doğa seni sevecek Gam bitti artık, kızım geldi, hoş geldi -Serdar Hazar, Ekim 1986 *** Hiç durmuyorsun sen Her yerin kıpır kıpır Hiç memnun değilsindir Hem güler hem ağlarsın sen Ne konuşabilirsin daha Ne de yürüyebilir Oysa mavi gözlerinde var deha Hiç memnun değilsindir Velakin çok tatlısın sen Hem de çok güzelsin Güldüğün zaman gamzelerin Minik gölgedir yüzüne

Aşk

Yürekte yeşeren sımsıcak bir korku Bazen pırpır eden kırmızı bir heyecan Renksiz bir titreme Ve soluk iç çekiş Titrek dudaklar Mavi bakışlar Aşk işte budur Heyecanla başlar - Serdar Hazar, 1986

Rastlantı

Mavi'de rastladım onlara Rakının verdiği keyifli sarhoşluk Ve vurdumduymazlık Gözüm takıldı birden kıpkızıl saçlara Ve göz göze geldik, sanki gülümsedik Mavi'de gördüm onu Selvi boyluydu Saçları karman çorman Ama kıpkırmızıydı Bir kadeh rakı daha Gözlerim kaydı birden İşte, ayağa kalktı, kapıya doğru gitti Sanki mıknatıstı, hemen beni de çekti Merhaba bile demedik Biz doğmadan dosttuk Hemen konuya girdik İkimiz de sarhoştuk Işıl ışıl Bodrum kalesi Karşımızda parlarken Ellerimiz birleşti Dudaklar yaklaşırken Vakit sabaha karşı Gün ışımak üzere Gökte hiç bulut yok Yıldızlar kaybolmakta Güneş işte orada Yavaş yavaş çıkmakta Son kadeh rakıları Şerefe kaldırmıştık Mümkün değil dönülmez Biz aşka susamıştık - Serdar Hazar (20.05.1984)  Annemle babamın tanışması*

Ay Çarpması

Ay Çarpması (Moonstruck) (1987) filmini bu kadar geç izlemiş olmama inanamıyorum! Bayıldım, çok ince, harika diyaloglar, harika oyunculuk, özgün senaryo... Aldığı bütün ödülleri hak etmiş. Uzun zamandır bu kadar güldüren bir romantik komedi izlememiştim.  Ay ve aşk... Erkek ve kadın... İnsan ve kurdu... Yaşam ve ölüm... İzlemeyen kalmasın bence! <3

Biz Bize Yeteriz.

Gözümden öpersin ve mutlu olurum Sarılırım ve belki her şeyi unutursun Bence biz bize yeteriz Bence biz bize yeteriz ... Fazla kolay olduğu için zor O kolay savaşın yorgun savaşçıları gibi Şuradan şuraya yürümez gibi Bence biz bize yeteriz ... Erken adımların verdiği hareketsizlik Kendini bilmenin verdiği umutsuzluk Hayallerimizin kırıldığı yer biziz Bu yüzden bak seninle aynı yerdeyiz Bence biz bize yeteriz ... Halbuki değişmemiz gerekmez Birbirimizi üzmesek yeter Bence biz bize yeteriz Bence biz bize yeteriz ...

Bir Takım Haller

Yalan söylemek,  bilgi vermemek ve  gizemlilik hali... Bu üçünü sıklıkla birbirine karıştırsak da aynı şeyi ifade etmiyorlar aslında.  Yalan söylemek doğrudan bir konuda gerçekleri çarpıtmak ve insanları bilinçli şekilde manipüle etmek. Bunda doğrudan kötü niyet aranabilir. Bir konuda bilgi vermemek, o konunun yakınından geçen hiçbir mevzu açmamak. Bu durum bazen "beyaz yalan" olarak da nitelendiriliyor. Birinin sırrını tutmak ya da durduk yere bir başkasının huzurunu kaçırmamak için "eksik anlatmak" da diyebiliriz. Gizemlilik hali ise, ortada bir şey varken ya da yokken fark etmeksizin pek ser verip sır vermemek. Bir tür kişilik özelliği. Bazen bilinçli olarak karşı tarafı meraklandırmak için de yapılıyor olabilir. Ben hep bodoslama iletişim kuran biri oldum. Hiç gizemli değilim ve bu dişil özelliğim pek değil, hiç gelişmemiştir. Bu hem kişilik özelliğim, hem de böyle bir ortamda büyüdüm aslında. Öyle "aman tadımız kaçmasın!" diyen bir ailem olmadı; bi

Evlilik bana nasıl hissettiriyor?

Bu soruyu evlilikten çok, uzun bir ilişki bana nasıl hissettiriyor diye düşünerek yanıtlamak istiyorum. İlginç bir şekilde normalde hissettirmesi gerektiğinin tersini hissettiriyor gibi: yalnız ve özgür .  Belki de her evliliğin standart olmadığını kabul etmemiz gerek. Sonuçta ben 3 yıldır haftanın yarısı başka bir şehirde yalnız yaşıyorum. Dolayısıyla standart bir evlilik yaşadığım söylenemez (bunu duyan her evli çift "rüya evlilik" diye tabir ediyor o ayrı:)).  Devlet ve toplum tarafından alkışlanan resmi bir müessese olması ya da komplike aile ilişkilerini saymazsak, evliliği standart bir tür ilişki olarak görüyorum. Evlilik, ev/lenmek deyince, bir insanla beraber yaşamaya gelelim. Biz eşimle zaten öncesinde 4 yıldır beraber yaşıyorduk. Kolay değil. 5 yıl sonunda hala değil. Çeşitli hizmetler için (ev temizliği, bahçe vb.) destek alsak bile değil. Kendisi çok dağınık olan ama her şeyin düzenli olmasını isteyen bir zat ile ev işleri organizasyonundan hiç haz etmeyen bir za

China

China all the way to New York I can feel the distance getting close You're right next to me But I need an airplane I can feel the distance as you breathe Sometimes I think you want me to touch you How can I when you build a great wall around you In your eyes I saw a future together You just look away in the distance...  

Communication

But that's not an invitation That's all I get If this is communication I disconnect I've seen you, I know you But I don't know How to connect So I disconnect

Uçuş Modu

Bazen hayatı "uçuş moduna" almanız gerekir. Sizi yoran, size zahmet veren insanlardan uzaklaşıp, kendi içinize, ne istediğinize, kendi duygu durumunuza odaklanmanız. Kısacası ilişkilerinizi "uçuş moduna" almanız gerekir bazen. Biraz geride durup dinlenince, uzaktan bakınca bir şeyler netleşir belki diye... 

Ve İşte Zaman Savaşını Böyle Kaybedersin

Seni seviyorum Mavi. Her zaman sevmiş miydim? Sevmemiş miydim? Ne zaman oldu bu? Ya da her zaman mı olmuştu? Senin zaferin gibi aşk da zamanda geriye doğru yayılıyor... Semerkant'ın içinde seni avlamaya çalıştığım zamanı hatırlıyorum; saçının çözülen tellerine dokunabileceğimi düşünmek nefes kesici. Senin için bir beden olmak istiyorum. Peşinden koşmak, seni bulmak istiyorum; elimden kaçırmak, alay edilmek, derinden sevilmek istiyorum; yenilgi ve zafer istiyorum... Beni incitmeni, keskinleştirmeni istiyorum. On ya da bin yıl içinde yanında çay içmek istiyorum... Gençken yalnızlığı istedim. Beni görmüştün orada: Çıkıntının üzerinde, sabırlı ve bihaber. Ama seni düşündüğümde, beraber yalnız olmak istiyorum. Bir şeylere karşı ve bir şeyler uğruna savaşmak istiyorum. Temas halinde yaşamak istiyorum. Senin için bir bağlam olmak istiyorum, senin de benim için olmanı. Seni seviyorum, seni seviyorum ve bunun ne anlama geldiğini beraber bulalım istiyorum. Sevgiyle, Kırmızı ... Kırmızı, Kırm

Pırıltı

Onunla çok güzel bir şey yakalamıştık. Ya da belki de ben yakalamıştım. Aynı boşluğa bakıp aynı hayali kurabiliyorduk sanki. Sihirli gibiydi. Bir yanıyla bana benziyordu hayata bakışı; ama bir yanıyla da bambaşkaydı, sürprizliydi. Bir şehri bir bütün olarak varlığıyla daha da güzelleştirmişti. O şehir pek kimselerin bilmediği kuytularının hikayelerini fısıldamıştı kulağıma. Belki çoğunu aklım yaratmıştı kim bilir? Ve evet, en mükemmel, en güzel, en akıllı, en dürüst o değildi. Ama bir daha hiç öyle sihirli bir şey yaşamadım hayatımda. 

Rolling in the Deep

  The scars of your love remind me of us They keep me thinking that we almost had it all The scars of your love, they leave me breathless I can't help feeling We could have had it all (You're gonna wish you never had met me) Rolling in the deep (Tears are gonna fall, rolling in the deep) You had my heart inside of your hands (You're gonna wish you never had met me) And you played it to the beat (Tears are gonna fall, rolling in the deep)

İnsan Sesi

Bazen kaygı bozuluğu duyan bir kontrol manyağı olduğumu düşünüyorum. Geçen gün MUBİ'de Tilda Swinton'un başrolde oynadığı ve Almodovar'ın yönetmen koltuğunda olduğu çok güzel bir kısa film izledim: "The Human Voice / İnsan Sesi" . Sinir krizinin eşiğindeki terk edilmiş bir kadını 30 dakikalık bu kısa filmdeki monologlar, renkler, tablolar ve semboller üzerinden o kadar iyi özetlemişler ki... İkinci kez de Orkun'la izledim.  Kadınlar neden sinir krizinin eşiğine geliyor? Orkun kadınların hep sinir krizinin eşiğinde olduğunu düşünüyor. Öyle mi gerçekten? Bunu daha dün, taze taze sinir krizi geçirmiş ve çığlıklar atmış bir kadın olarak samimiyetle soruyorum. Neden sinir krizi geçiriyoruz? Sanırım esas derdimiz anlaşılmamak. Ya da daha doğrusu, yanlış anlaşılmak. Karşımızdaki kişiden beklediğimiz, ihtiyacımız olan o anlayışı, teselliyi, doğru cümleleri bulamamak. Evet bazı günler daha hassas olabiliyoruz. Bu hormonal ya da gezegensel ya da tamamen rastlantısal o

We are the witches back from the dead

  Dolunay ritüeli parçamız... 🌔🌕🌖

Besame Mucho

Besame Mucho... Dışarıdan hafif hafif loş odanın içlerine doğru akan müziğin sözleri. Yumuşak, romantik... 1. yıl kutlamasına Bozburun'a gelinmiş. Müthiş bir yer. Sessiz, sakin, toplamda 9 odalı bir otel, "child free" hem de. Şahane yemekler yenmiş. Beylerbeyi göbek rakı içilmiş. "Sohbet" edilmiş. Besame mucho çalmaya başlamış sonra. Nedense kadın düşünmüş; iki insan yan yana iken daha ne kadar uzak olabilir ki birbirine?   Besame mucho...  "Beni çok öp" tamam mı?...

Toksik İlişkiler

Uyumsuz çiftler görürüz bazen, tencere kapak olmayan ama uzun yıllardır beraber olan çiftler. Yıllar içinde birbirine kinlenen, iletişimi kopan, aynı şeylere gülmeyen, aynı manzaraya bakmayan, artık nadiren belki uyumadan uyumaya beraber zaman geçiren çiftler. Kimi işine, kariyerine, kimi çocuğuna, yani birbirleri dışında her şeye adarlar kendilerini. Peki, bu insanlar birbirlerine iyi gelmediklerini halde neden beraber olmayı sürdürürler? Malcolm & Marie filminde güzel bir kesit sunulur bu duruma dair. Filmin sonu izleyiciye bırakılır. Marie gidecek midir, kalacak mı? Toksik ilişkilerin de olayı budur zaten. Her ikisi de eşit derece de olası ve belki de bir aradadır. Marie kalsa da aslında gitmektedir içten içe. Gitse de kalacaktır bir miktar. Adı üstünde ilişki toksiktir. Zehirlemiştir, kanına karışmıştır kadının ve adamın. İnsan gitse ne kadar gidebilecektir, kalsa ne kadar? Genelde kalmayı seçerler, o kaotik ama güvenli, bildik ilişkinin içinde. Her şeye rağmen, tüm kusurlarıy

Harlequin

Ah benim pandomim dünyasından eski dostum. Tarihin tozlu sayfalarını şöyle bir karıştırıp bana tam 9 yıl önceki serzenişlerini okudum bugün. Zaman ne çabuk geçmiş.  Birbirimize öfkelenmekte ne kadar haklı ve aynı zamanda ne kadar da haksızmışız. Nasıl bir zamanlama ve iletişim kazası yaşamışız. Bu kadar yakınken hem de...  Dağ dağa küsmüş, dağın haberi olmuş, umurunda olmamış. Sonra o dağlara bir sürü karlar yağmış. Akreple yelkovan küsmüş, dostluğun akan zamanı durmuş, öylece kalakalmış. Kim bilir, belki zamanlama kazası yaşamadığımız bir paralel evren de vardır bu sonsuzlukta ne dersin? :)  Seni kırdığım için özür dilerim.  Beni kırdığın için seni affediyorum.  Sevgiyle,

Supreme Bitches*

Bugün de (eski) kız arkadaşlarımızı, kankalarımızı, dost sandıklarımızı gömelim biraz. Gerçekten şu #SATC beni ilişkiler konusunda daha çok düşünmeye itiyor. Dizideki 4 yakın arkadaşa bakarken kendi arkadaşlık ilişkilerimi düşündüm ister istemez. Kadın arkadaşlarımın varlığı hayatımda benim için hep çok önemli olmuştur: fikir alışverişi, eğlence, sohbet, ex-leri ve next-leri gömmek, analiz etmek, kahve falı bakmak derken; hayatın daha ciddi dönemeçlerinde karar alırken birbirimize destek olmak, iyi ve kötü günlerde beraber olmak, yapıcı eleştirilerde bulunmak vb... Daha doğrusu kendi perspektifimden böyle görüyormuşum arkadaşlıklarımı. Ama birçoğunda bunun karşılık bulmadığını, kendi ihtiyaç duydukları süre boyunca ya da sadece iyi günde orada olduklarını yaşayarak deneyimlediğim arkadaşlıklar oldu. Şimdi izninizle, yıllar içerisinde yaptıkları vefasızlıklar, kıskançlıklar ve hatta doğrudan kötülüklerle benden  supreme bitch*  unvanı almaya hak kazanan arkadaşlarımı listeliyorum. Bu l

Eros'un pişmanlığı 💔

Merhaba eski dostum, Sana uzun yıllardır yazmadığımı fark ettim. Daha akademik konulara odaklandığım diğer bloguma ara ara yazıyorum. Onun dışında ise makaleler yazıyorum. Sadece kendim için bir şeyler yazmayı özledim. Eskiden hayalciydim, romantiktim, şarkılar söylerdim, şiirler yazardım, yazarak düşünmeyi severdim. Şimdi yazmaya da düşünmeye de pek zamanım kalmıyor. Ya da içimden gelmiyor diyelim. Ama eskisi gibi kendi içime dönme vaktim geldi sanırım.  Yeniden blog yazma isteğimi itiraf ediyorum "Sex And The City" canlandırdı. Bir süredir maraton halinde izliyorum diziyi. Tam benim yaşlarımın dizisiymiş. 1998'de başlamış ve o günkü kadın-erkek ilişkileri, sorular, sorunlar ve varoluşsal krizler hala aynı. Bugün ben de varoluşsal bir kriz yaşadım sanırım. Ara ara oluyor. Böyle günlerde gözyaşları sağanak yağmur gibi aniden inip, bir süre sonra duruluyor. Ağlamak bazen güzel. Birikmiş negatif duyguların yükünden kurtuluyorsun. Aklımda sabah bir sürü düşünce uçuşurken şim