Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl

Hyperballad

It's early morning, no one is awake I'm back at my cliff, still throwing things off I listen to the sounds they make on their way down I follow with my eyes 'til they crash I Imagine what my body would sound like slamming against those rocks And when it lands Will my eyes be closed or open? I go through all this Before you wake up So I can feel happier To be safe up here with you

16 Gün

Samos körfezi esintisi, b ir konser,   iki Urla seyahati, güpgüzel deniz kıyıları, bir Avrupa şampiyonluğu, bir kalp krizi, bir böbrek kumu, bir  dakos , 2 kadehi  hediye   şişelerce şarap,  10 bardak freddo espresso, bir dondurmalı sabah kahvaltısı, bir Christina sevgisi, 3 sokak koşması, 8 top dondurma, bir somonlu makarna, 2 öğle kaçamağı, çokça güzel müzik, yüzlerce öpücük, iki  o-t,  yeni arkadaşlar, bol kahkaha, duygusal ve zihinsel buhranlar... 16 günlük bir kesit.  Ne güzeldi.

Sevilen

Sevilen bir kişi ne zaman sevmeye başlar? Zorunlu olarak sevmeye başlaması, seven kişiye kendisini sevmesi için herhangi bir neden vermemiş olmasından kaynaklanıyor. Yani, bende onun beni sevmesi için hiçbir neden yok, seviyor beni, ben de onu seviyorum. Bu kadar basit bir şeyden bahsediyor Spinoza... Bir neden vermiş olsaydım, zenginlik vb. o zaman karşılığında onu sevmek zorunda olmazdım, aslında sevmezdim, gurur duyardım.  - Ulus Baker

Kelimeler

Bir erkek sana kelimeleriyle dokunmaya başladığında, elleri uzakta değildir. - Il Postino, 1994