Ana içeriğe atla

body worlds


Sonunda dördüncü denememde gidebildim bu sergiye! 3 seferdir farklı sebeplerden dolayı ertelemem gereken ziyaret nihayetinde bugün gerçekleşti! :)


Nasıl mıydı? Önceleri çekinmiştim açıkçası kaldırabilir miyim diye. Kadavra sergisi, sonuçta.. Belki gerçekten kaldıramayanlar oluyordur ama bugün benim için oldukça olağandı. Onların her biri benim için heykeldi. Aynı zamanda bendendi. İnsanın kendi vücudunu tanıması için olağanüstü bir fırsat, geniş kapsamlı bir biyoloji dersi, estetik bir sunuş, bilime bir katkı.

Kısacası böyle bir sergiyi gezme fırsatı bulduğum için mutluyum.

17 Aralık 2010’a kadar İstanbul Modern’in yanında Antrepo 3’te devam edecek. İstanbul’da iseniz, henüz görmediyseniz, ve aşırı hassas bir bünyeye sahip değilseniz gitmenizi tavsiye ederim (Gerçi bir oraya bir buraya koşturan çocuklar bile gezebiliyorsa ürkmeden, siz haydi haydi gezersiniz diye eklemeden edemeyeceğim). Aynı zamanda 5 ülkede birden sergileniyor olmasından dolayı ne yazık ki internette gördüğümüz her parça yoktu. Ama insan bedenine dair bilmediğiniz çok şeyi keşfedeceğinizden eminim. Mesela ben derimizin bu kadar kalın olduğunu, akciğerimizin melek kanadına benzediğini, alzheimer’ın beyin kıvrımlarımız arasındaki boşlukların artması sonucu oluşan bir hastalık olduğunu, 18 yaşımızdan itibaren yavaşça işitme duyumuzu kaybetmeye başladığımızı, 25 yaşından sonra bedenimizin yaşlanmaya başladığını (yaşlanmaya başlamadan önceki son 1 yılım amanin!), kalp atış hızının canlıların ömür uzunluklarını belirlediğini (hızlı atan bir fare kalbinin 4 yıl; yavaş atan bir fil kalbinin 70 yıl dayanması gibi), insanın da bu hesaba göre orta yaşlarda ömrünü tamamladığını; yaşamaya devam etmesinin tek sebebinin ise öğrenme, keşfetme ve bilgi paylaşma hevesi olduğunu ve bunun gibi daha birçok şeyi bilmiyordum.
Bedenler Plastinasyon adı verilen bir teknikle muhafaza ediliyor. İşlemden sonra ortaya çıkan bedenler de “insan” olarak değil “plastinat” olarak isimlendiriliyor. Büyüyünce plastinat olmak, bilim ve sanat için bedeninizi bağışlamak isterseniz diye de örnek formlar gösteriliyor serginin sonunda. Şöyle bir düşündüm de.. Ziyaretçi defterine de düşündüğümü yazdım zaten: “neden olmasın? :)”
Ama gelin bunu daha sonra düşünelim ;)

Bir daha böyle bir fırsatınız olmayabilir, gidip görün.
Sevgiler..

Dalya 20/11/2010

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl