Ana içeriğe atla

İstasyon


Gecenin bir vakti bildik bir bankta oturuyorum. Bu sefer farklı bir gece. Uzun zamandır görmediğim sevgili arkadaşlarımı görmüşüm, içimde bir hafiflik, şen kahkahaların yankısı.. Öyle ki esen ufacık bir rüzgarla uçacak gibiyim. Ay bu kez yarım, tam tepede parlıyor. Gece tenimi ısırır, rüzgar saçlarımı savururken 'Voyage Voyage' diye fısıldıyor.. İçimde bir umut.. Ama uçmuyorum. Hava giderek ağırlaşıyor ve ben o bankın bir parçası oluyorum. Bir yerde okumuştum; anıları canlı tutan şeyler, eşyalar ve mekanlardır. Ve ben o bildik bankta otururken, zaman eğilip bükülmeye başlıyor, tutamıyorum. 
Uzun zaman önce, tam buradaydım. Hava soğuktu, çok soğuk. Öyle ki insanlar ısınmak için durmadan yürüyorlar, ya da yerlerinde zıplıyorlardı. Dört bir yandan esiyordu ayaz. Bense ipleri koparılmış bir kukla gibi, o bankta oturuyordum. Üşümek iyiydi aslında, yaşadığımı hissediyordum. Bir zaman sonra da bir şey hissedemeyecek kadar uyuşuyordu insan zaten.. Gözlerim önce yerdeki gri asfalta, oradan, geçilmemesi gereken sarı çizgiye ve ardından yer yer kırılmış, eski, sarı-beyaz istasyon taşlarına takıldı. Birkaç karga kondu raylara. Rüzgardan mı yoksa düşüncelerden mi bilmem kafamda bir uğultu, içimde bir boşluk. En net hatırlayabildiğim şey, soğuk. İnsan sevilmediğinde üşüyor, biliyor musun? Ne kadar kalın giyinirse giyinsin, içi titriyor. Soğuk tek gerçekti. Ve yüzüme çarptıkça biliyordum ki, olmam gereken yerdeydim. Uğruna savaşılacak, kazanılacak ya da kaybedilecek bir şey olmadığı gerçeği.. Güzel bir illüzyonda yaşarken, kırmızı hapı yutmuş olma gerçeği.. Acı bir çığlık attı ekspres yerleri titreterek geçerken. Ben trenimi bekledim. Artık geri dönemezdim.. 
Bu kış çok uzun sürdü. Biz içimizde açmadığımızdan mıdır baharı, o gelmek istemedi sanki.. Şimdiyse kendimizi birden bire içinde bulduğumuz yaz afallatıyor bizleri. Ve bugün, tıpkı o günkü gibi, geldi trenim. Yine başımı cama dayayarak aynı tek düze sallantıya bıraktım kendimi. Tren yolculuğunu severim. Düşünmek için iyidir, çok iyi. Şarkı dinlemek, kitap okumak, hayaller kurmak için de iyidir. Seni hızla yüzleşmek istemediğin geçmişinden uzaklaştırdığı için de iyidir. Her durakta sana inme fırsatı sunduğu için de.. Yolculuğu severim. Yeni keşifleri, geride bırakmayı, ilerlemeyi. Ama şu anılar.. Mekanlar, eşyalar, şarkılar.. Unuttum sandığın bir an ansızın yüzünü tokatlar. Keşke çok uzaktaki ülkeye gidince, sınırlar geçilince, anılar takip etmese seni; bambaşka ve sihirli bir dünyaya adım atsan.. Keşke unutmak bir uykudan uyanmak ve bir rüyayı unutmak kadar kolay olsa.. Keşke..

Dalya 08/06/2011

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl