Ana içeriğe atla

before sunset

- "galiba yazdığım kitap bir şey inşa etmek gibiydi. birlikte geçirdiğimiz zamanın ayrıntılarını unutmayacaktım. geçmişte gerçekten karşılaştığımızın bir hatırlatıcısı. yani bu gerçekti, gerçekten yaşandı."

- "bunu söylediğine sevindim, çünkü bir ilişkiyi bir anda unutamadığım için kendimi hep garip hissetmişimdir. insanların bir kaçamakları ya da tam bir ilişkileri oluyor, ayrılıyor ve unutuyorlar. mısır gevreğinin markasını değiştirmişler gibi devam ediyorlar. birlikte olduğum hiç kimseyi unutamam gibi hissediyorum, çünkü her insanın kendine has özellikleri vardır. kimseyi kimsenin yerine koyamazsın. kaybedilen kaybedilmiştir. her ilişki bittiğinde, bana zarar verir. hiç tam olarak toparlanamam. bu yüzden bir ilişkiye girerken çok dikkat ediyorum, çünkü beni çok incitiyor. hatta sevişmek bile, ki bunu yapmam, çünkü o insanın en olağan şeylerini özlerim. küçük şeylere takıntı yaparım. belki deliyim ama küçük bir kızken annem okula hep geç kaldığımı söylerdi. bir gün nedenini öğrenmek için beni takip etmiş. kestanelerin ağaçlardan düşüşünü, kaldırımda yuvarlanmalarını, bir karıncanın yolu geçmesini, bir yaprağın ağaçtaki gölgesini izlermişim. böyle küçük şeyler. bence insanlarda da aynı. onlarda kendilerine has küçük ayrıntıları görüyorum, bu beni etkiliyor ve bunu özlüyorum ve hep özleyeceğim. kimsenin yerine başkasını koyamazsın, çünkü herkes, güzel ve özel ayrıntılardan oluşur." 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz?

Fark ettim ki duygusal dalgalanmam azaldığında kendimi yazarak ifade etme ihtiyacım da azalıyor. Oysa çok şey oluyor hayatımda. Özellikle işe yönelik yeni adaptasyonlar, mevcut durumların netleşmesi, iyileşmesi, etkinliklerin takvimlenmesi (Nisan'a kadar inanılmaz yoğun olacağım), kulisler yapılması, ekipler oluşması, saçma insanların defedilmesi (ya da bu örnekte henüz defedilememesi) gibi durumlarla uğraşıyorum. Bir zamanlar sözler ve davranışlar beni çok incitirdi. Çoğunun bomboş egolu, hatta cahil sözler olduğunu bilsem bile. Artık incinmiyorum. Artık anımsayınca yaralı bir hayvanın ısırıkları gibi geliyor o sözler bana. Çok alışık olduğum bir karakter tekrar tekrar çıkıyor karşıma. Şimdi iş hayatımda baş etmem gerekiyor. Demek ki bu bir sınav ve ben bu sınavı bir şekilde aşmalıyım. Ne kadar inanarak boş konuşuyor, görüyor musunuz? Prensin bu repliğini çok seviyorum. Hatta kendisine bunu yazan bardaktan almamak için zor tutuyorum. Belki (inşallah) giderse, giderken güle güle he...

Yasemin

Bugün dalında bir yasemini koklayıp seni düşündüm. Yaşıyorlar, demiştin, zarif zarif.. Bir çiçeği koparmayıp dalında koklamak gibi senin aşkın da.. Öyle nazik, öyle düşünceli.. 

4/4

Bu akşam Netflix'te "The Life List" isimli bir film izledim. Dram ve rom-com karışımı bir aile filmiydi. Filmin bir yerinde partnerinizin sizin için doğru kişi olup olmadığını belirlemeniz için 4 soru sormanız gerektiğinden bahsediyordu; Nazik biri mi? Onunla dürüstçe ve sansürsüz konuşabiliyor musun? En iyi versiyonuna ulaşman için seni teşvik ediyor mu? Onu çocuklarının babası olarak hayal edebiliyor musun? Elbette çok eksik ama çok yerinde sorular.  Neden sonra fark ettim ki benim için 4/4'lük olan biri için ben 4/4'lük olmayabilirim. Ama bu beni daha az sevilmeye layık yapmaz. Çünkü ben, yeterliyim .  Ben, olduğum halimle sevilmeyi ve seçilmeyi hak ediyorum.  Ben, benimle birlikte bir gelecek hayal edilmesine layığım.  Partnerimin de hayal ettiğim geleceği hayal etmesini istiyorum.. ya da.. bunu isteyen bir partner istiyorum. Sevgiyle..