Ana içeriğe atla

İyi ki doğdum?

Son 4 yıldır doğumgünümü evden, aileden uzakta kutluyordum. Başka bir şehirde, projede, başka bir ülkede.. Minik kuş sonunda yuvaya dönüş yaptı ve bu yılın 8 Ekim'inde aileciğiyle, güzel komşularıyla, minik bir toplantıyla kutladı yeni yaşını. Can dostlarından telefon, dostlarından tebrik, diğerlerinden de hiçbir şey almadı. Beklediği üzere. Eveet, 20'li yaşların ikinci yarısına girmiş bulunmaktayım. Yaş 26. Artık küçülüp de hiç kimsenin cebine giremeyeceğim yaşlara geldim, geliyorum. Arkadaşlarımın yarısı evlendi, bazısı doğurdu, bazısı ikinciyi doğurdu, ben hala elimde defter, kalem derslere girip çıkıyorum :) Öğrenci hayatının güzelliği bambaşka. Üniversitenin tadını şimdi alıyorum. Bilim insanı adayı olma tadını. O farklı kokuyu.. Lisansta yaşı büyük liseliler gibiymişiz gerçekten. Ama o da güzelmiş. Diğer öğrencilere bakıyor, geçmişten tanıdık yüzler arıyorum. Çok az sayıda.. Kendimi yalnız ve fazla 'büyük' hissediyorum. Ama o da güzel. Saçımdaki beyaz tellere bakıyorum, o da ne yüzümde bir yorgunluk mu var? Çizgi göremiyorum, hayır, henüz çok gencim. Ama 'çok da' genç değilim. Hayır, değilim. Birçok insan bu yaşları göremeden göçüp gidiyor hayattan. Bütün hayatları bu kadar yıl oluyor. Bir hayat kadar yaşıyorum, yaşamışım, yaşamışız. Birçok hayat kadar, belki, yaşayacağız. Birbirine benzer ama farklı insanlar görüyorum. Sanki tarih tekerrür ediyor. Aynı insanlar, ama farklı isimlerle.. Bazen yer çekimi aniden kalkacak ve uzay boşluğuna düşüverecekmişim gibi bir korkuya kapılıyorum. O enginlik, sonsuzluk, karanlık korkutuyor. Sonra birden o her şeyin ve hiçbir şeyin aynı anda içinde barındığı gizemli karanlık korkunç derecede güzel geliyor. 'Korkunç' derecede güzel, gerçekten. Çok fazla acıdan zevk, çok fazla zevkten acı alınırmışçasına, ölüm ve doğum aynıymışçasına, aşk ve nefret, öfke ve şefkat, hepsi birmiş ve iç içe geçmişçesine, hayat çizgisel değil de üst üste binmişçesine bir çokluk, karmaşıklık, kaos içine düşüyorum. Yine, korkunç derecede güzel.

İyi ki doğdum mu? Bilmiyorum. Öyle oldu galiba. İyi ki doğdum ben. Sanki güzel oldu.

Dalya 10.10.2012


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yarık

Zaman zaman açılan bir yarığım var. Bir fermuar gibi. Çukur gibi.  Canlı bir fay hattı, lavdan bir girdap gibi. İnsanları kendine çekiyor.  Masumiyet, samimiyet, güler yüz. Ve eşdeğer bir ilgi, kayıtsızlık ve fütursuzluk hali. Kahkaha ve gözyaşı. Sıcak. Tüketici. Ölümcül.  Böyle zamanlarda diğer çocuklara bilyelerini gösteren bir sokak çocuğu oluyorum.  Parlak gözlerle onların bilyelerini görmek istiyorum:   Seninkiler ne renk? Şu mavi camdan olanı beğendim. Benimle oynar mısın? Evet, yaklaş ve bana elini göster. Belki hoşuma gider? Oyun oynuyorum. Flört oyunu. Kontrol edilmeyi kontrol ediyorum. Erkekleri kontrol ediyorum.  Ama bir süre.   Çünkü benden iyi oyuncular var.  Çünkü o yarık nihayetinde kapanmak zorunda . Başta masumane başlayan, tehlikeli bir oyun bu. Bu yarık açıldığında aşıklar ve düşmanlar ediniyorum. Neden sonra oyun bitiyor. Aniden bir pişmanlık hissi peyda oluyor. Çünkü karşımdaki çocuk ağlıyor. Mavi cam bilyesi ortada yok. Nerede bilmiyorum , diyorum. Ben almadım. Oy

Bir hiç olmamaya dair.

Kibir, özgüveni değil, özgüven yokluğunu işaret eder. Dolayısıyla kibirli olmayın ve kibirli olmakla övünmeyin. En önemlisi, kibirli olmakla övünen insanlardan uzak durun. Başkalarından el alan, güç devşiren, üstüne bu emanet güçle başkalarını ezen insanlar, sırtlarındaki o el çekilince bir "hiç" olduklarını hatırlayıp depresyona sürüklenirler. Kibir sıklıkla bu sert düşüşün gelişini görmeyi engeller. Dolayısıyla, güç devşireceğinize, bir hiç olmamaya özen gösterin. Gözle görünür ve kalıcı değişimler geçirmemiş, sözleri ve eylemleri tutarsız, sizde tam olarak güven hissi uyandırmayan insanlara - sevgililere, arkadaşlara "ikinci şans" vermeyin. Zamanınız değerli ve kimseye ikinci şans borcunuz yok.  Bir insan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır. Dolayısıyla, o beş kişiyi çok iyi seçmelisiniz. Özgüven sorunu ya da narsistik yaralanması olan adamlar, hayatlarındaki kadının kendinden daha başarılı, daha güzel, daha eğitimli, daha zeki olmasını, daha çok para kazanm

Philophobia

Korku ve aşk arasında güçlü bir bağlantı vardı. Ve korkuyordu.  Âşık olmaktan korkuyordu, çünkü zaten aşıktı.  Dağıtmaktan korkuyordu, çünkü dağılmaktan korkuyordu. Bir uçurumdan atlayıp bin parçaya bölünmekten korkuyordu. Çünkü bunu daha önce yapmıştı. Bu yüzden uzak durmalıydı ondan.  Bir seçim yapmak istemiyordu. Aslında bir seçim yoktu, olmamalıydı. Yoksa olası bir mutsuzluğun, ya da ucundan kaçırılmış bir mutluluğun sorumluluğunu tek başına alması gerekecekti. Ama bir seçim yapmazsa vicdanı rahat olurdu. Hatta seçme hakkı elinden alındığı için öfkelenir,  mağduriyeti yüzünden onu suçlar ve kim bilir belki mutlu bile olurdu.  Evet, yetişkinliğin sorumluluğundan kaçmaya çalışıyordu. Bu yüzden sevmemeliydi onu. Deli gibi sevilmek istiyordu oysa. Ama söylemiyordu.  Söylerse gücünü kaybedeceğini biliyordu. Aciz görüneceğini. Ne olurdu sevmeseydi onu?  Artık sevilmediği için üzülürdü elbet. Ama karşılıksız bir aşkın acısı, güzel olabilecekken yitirilmiş bir aşkın acısından daha katlanıl